26 Temmuz 2009 Pazar

BİR KAPI AÇILDI

Geç vakit eve geldiğinde aç ve yorgundu. İşlerin hepsini bitirememiş incelenmesi gereken bir sürü belgeyi yine eve getirmişti. Haftalardır çok yoğun çalışıyordu, eve hiç bakamamıştı dolapta hazır yemek artıklarından başka bir şey yoktu, her taraf kirli ve dağınıktı. Temizlikçi kadını aramayı hep ihmal ediyordu. Ailesinin yanından ayrılıp tek başına yaşamaya başladığından beri yedi yıldır, evi hiç bu kadar berbat hale gelmemişti. İlk zamanlar evin temizliğine ve düzenine çok dikkat ediyordu, misafirleri, arkadaşları bir bekar evinin bu kadar tertipli olmasına şaşırıyorlardı. Gösterişli bir ev değildi burası, küçük loş bir apartman dairesiydi, hiçbir özelliğine bakmadan sırf yalnız yaşayabilmek için bir gün apartopar taşınmıştı buraya. Zaman içerisinde birkaç parça eşya edinmişti, gerekli olduğu için alınmış şeylerdi bunlar, evin zevkle döşendiği söylenemezdi. Bazen daha iyi bir daireye taşınmayı düşense de biraz üşengeçlikten biraz da iş bilmezlik ve vakitsizlikten yapamamıştı bunu. Yalnız yaşıyor olmanın getirdiği özgürlük havası ve heyecanı geçeli çok olmuştu. Geleni gideni de azalmıştı, eskiden ne partiler yapmış ne sofralar kurmuştu bu evde, son zamanlarda bir iki arkadaşı ile annesinden başka geleni olmuyordu. Kapıcı da çöp almak için gelmese günlerce kapı zilinin sesini duyacağı yoktu.
Üstünü değiştirip mutfağa gitti, dolabı açıp bir süre baktı, hiçbir şey almadan kapağı kapatacaktı ki guruldayan midesi buna mani oldu. Yenebilecek durumda bir şeyler seçti ısıttı, kalanları çöpe attı. Yemekten sonra çay içmek için çaydanlığa su koydu, demliği açtığında günler önce demlediği çayın artıklarının küflendiğini gördü. Söylene söylene demliği yıkadı, kavanozun dibindeki son çayı demliğe döktü. Elinde yemek tabağı salona giderken holde bıraktığı evrak çantasını da aldı. Kanepeye oturup önündeki sehpanın üzerindeki ıvır zıvırı bir kenara itti, bir yandan yemeğini yiyor bir yandan da incelemesi gereken dosyaları çantasında arıyordu. Dosyaları bulup sehpaya koydu, üzerlerine bir şey dökülmesin diye yemekten sonra incelemeye karar verdi. Yemek tabağını lavabodaki bulaşık dağının üzerine bırakıp çay doldurdu, salona geri döndü. Dosyaları incelerken saate baktı, sevdiği yarışma programı başlamıştı, televizyonu açtı. Dosyaları karıştırıp bazı notlar alırken yarışma programını dinliyordu. Yarışmacıların bulmaca çözer gibi sorulan soruları bilmeye çalıştığı kelime dağarcığına dayalı bir bilgi yarışmasıydı bu. Bazı kolay soruları bilemeyen yarışmacılara küfür etti. Kulağı yaraşmada dosyalara daldı gitti, birden ekrandaki yarışmacı ile aynı anda aynı cevapları verdiğini fark etti. Televizyona bakmasıyla elindeki dosyayı yere düşürdü. Kalkıp televizyonun dibine kadar girdi, burnu ekrana değiyordu. Gözlerine inanamıyordu yaraşmacı kendisiydi. Benzerlik olamazdı bu, sunucu yarışmacı adama kendi adıyla hitap ediyordu, sesiyle görüntüsüyle televizyondaki kendisiydi.
Şaşkınlığı geçmemişti ama bunun bir kabus, bir düş olmadığını anlamıştı. Telefonla bilinmeyen numaralardan kanalın numarasını buldu, santralden görüşebileceği kimseyi bağlatamadı. Televizyona baktı, yarışma devam ediyordu. Yarışma canlı yayınlanıyordu, kanalın yerini biliyordu sona erene kadar kanala yetişebileceğini düşündü. Üstünü bile değiştirmeden eşofmanlarla arabaya atlayıp son sürat kanal binasına ulaştı. İçeri girmeye niyetlenirken, seyircilerin ve yarışmacıların çıkmakta olduğunu gördü, yarışma bitmişti. Kalabalığın içinde kendisini ya da kendisine tıpatıp benzeyen adamı hemen gördü, gidip yakasına yapışıp “sen kimsin ulan” diyecekti ki adamın yanında bir kadın olduğunu ve küçük bir kızın elinden tuttuğunu fark etti. Bunlar bu adamın eşi ve çocuğu olmalıydı. Uzaktan onları arabalarına binene kadar izledi, sonra arabayla peşlerine takıldı. İyi bir semtte lüks bir sitenin otoparkına girdi araba. Kapının önüne park edip uzaktan izlemeye başladı Yolda uyumuş olan küçük kızı annesi kucağında indirdi, apartmanlardan birine girip gözden kayboldular. Peşlerinden gitmeyi düşündü, bunun şimdi uygun olmayacağına karar verdi. Oturdukları yeri öğrenmişti, kendine tıpatıp benzeyen bu adamla yalnız yüzleşmesinin daha doğru olduğuna karar verdi.
Arabayı çalıştırıp oradan uzaklaştı, eve dönmedi oto yola çıkıp amaçsızca yol almaya başladı. Şaşkınlığı yerini kafa karışıklığına bırakmıştı. “Hiç tanımadığım bir ikizim mi var acaba? Akla en uygunu bu adamın ikizim olması. Peki bu yaşa kadar nasıl bundan haberim olmaz? Belki bizimkilerin de haberi yoktur, doğduğumuzda kötü niyetli birileri hastanede öldü demişlerdir onun için, sonrada başka bir aile büyütmüştür. Bizimkiler de ölmüş bir ikiz kardeşim olduğunu gizlemişlerdir, bilememi istememişlerdir. Bu insan beyni ne garip bir organ, hemen duruma uygun mantıklı bir şeyler uydurabiliyor, kendi sorularına kendi cevap buluyor. Kesin bu benim ikiz kardeşim olmalı, birbirimizi tanımadan ayrı hayatlar yaşamışızdır, şimdi de tesadüf eseri yollarımız kesişmiştir. Yok daha kesişmedi, onun benden haberi yok ki, benim ondan haberim var ve kafam allak bullak şu an. O şimdi mışıl mışıl uyuyordur. O kadınla çocuk olmasaydı ben onun da kafasını karıştırmayı bilirdim. Monoton hayatıma değişiklik getirecek farklı bir şeyler olması hoşuma gider ama bu da çok sıra dışı oldu. Gidip adamın yakasına yapışmayı düşündüm hemen. Niye sinirlendim ki bir an. Benim yerime mi geçti, benim hayatımı mı çaldı sanki. Yalnız olsaydı da karşısına çıksaydım ne olurdu acaba ne tepki verirdi, ben ne tepki verirdim. Belki şimdi bir yerlerde oturmuş bir şeyler içiyorduk, birbirimize hayatlarımızı anlatıyorduk. Beraber geçmişi araştırmaya karar verirdik kesin, ikiz miyiz değil miyiz diye. Kadınla çocuk niye engelledi karşısına çıkmamı? Çekindim herhalde bir an. Karşılaşmanın büyüsünü mü bozarlardı ki? İster istemez olaya dahil olup, olayın acayipliğini mi arttırırlardı? Çocuk da çok şekerdi değil mi? Maşallah bu durumda benim yeğenim oluyor o da. Kadına pek dikkat etmedim güzel miydi acaba? İkiz kardeşimse bu adam benim gibi zevk sahibidir, elbet güzel bir eş bulmuştur. Her şey ilk düşündüğüm gibi olmalı, bir karşılaşma olacaksa bunda ikimiz de yalnız olmalıyız. Hatta bundan önce bizimkilere bunu anlatmalıyım benden gizledikleri bir şey varsa öğrenmeliyim. Peki ikizimse adı niye benimkiyle aynı, böyle de tesadüf olur mu, alacakaranlık kuşağına mı giriyorum nedir.”
Bu düşüncelerle saatlerce dolaştı, gün ağarırken üzerini değişip işe gitmek için eve geldi. Anahtarını kapının kilidine soktu ama kilidi çeviremedi. Evinin kapısını açamıyordu. Kapıcıdan yardım istemek için gidip kapısını çaldı. Uykusundan yeni uyanan kapıcı kanlı çapaklı gözlerle açtı kapıyı. Bir süre boş gözlerle gelene baktı.
- Ooo hoş geldin abi. Hayırdır dört yıldan sonra sabah sabah.
- Dört yıl mı?
- Sen buradan taşınalı dört yıl olmadı mı?
- Oldu mu o kadar? (nasıl yani ne diyor bu herif)
- Böyle eşofmanlarla sabah sporuna mı çıktın da eski apartmanına uğrayasın geldi.
- Hep gelesim vardı da ancak vakit buldum. (Şimdi buna nasıl derim kapıyı açamıyorum diye.)
- Komşulara mı bakacaktın yoksa senin daireye giren yeni kiracılara mı?
- (Ne yeni kiracısı ya evim de kim oturuyor benim?) Evet şey, şu yeni kiracılar elektriği suyu üzerine aldı mı diye soracaktım, hani borç falan takmasınlar sonra.
- (Sabahın köründe bunu mu sormaya gelmiş bu. Anormalin tekiydi zaten iyice manyaklaşmış demek ki) Aldılar abi merak etme sen.
- İyi, ben gideyim o zaman, seni de uyandırdım kusura bakma.
- Estağfurullah abi güle güle.

Koşa koşa apartmandan çıktı, kafası zonkluyordu. “Nedir bu dün akşamdan beri biri benimle dalga mı geçiyor? Ne dört yıl önce taşınması yedi yıldır burada oturuyorum ben. Evime eşyalarıma ne oldu, taşındıysam nereye taşındım? Hep onun yüzünden o televizyondaki benim aynım olan adam yüzünden. Nereden baktım gördüm ben onu, kendime zor tahammül ediyorum bir de her şeyi karıştıran o çıktı ortaya.” Arabasının anahtarını cebinde aradı bulamadı, abrayı park ettiği tarafa baktı orada değildi. “Hay Allah evden sonra araba da kayboldu gerilim filmine döndü hayatım. Derhal şu akşamki eve gidip bu işi çözmem lazım.” Bir taksi bulup yolu tarif etti. Ne konuşması gerektiğini bir türlü toparlayamıyordu, kendini sakinleştirmeye çalışıyor yapamıyordu. İçinden “hayatım elimden gidiyor” diye tekrarlıyordu. Taksiden indiğinde akşam takip ettiği arabanın site otoparkından çıkıyor olduğunu gördü. İçinde o vardı televizyondaki adam, kendisi öbür kendisi yani. Takip etmeyi düşündü, taksi çoktan gitmişti. “Kıl payı kaçırdım kendime benzeyen adamı, akşama kadar burada mı bekleyeceğim şimdi?” “Kendime benzeyen adam diyorum ama ona ne diyeceğime hala karar veremedim, yalnız ikizim olmadığını anladım, bu adam benim yerime geçmiş, ben olmuş, ben olmuşsa bana ne olmuş, öbür ben olmuş o zaman, öbür ben ne demek ya? Kaç yıllık hayatım nasıl birden kaybolur.” Çok geçmeden bu sefer oto parktan kendi arabasının çıktığını gördü. Kendine benzeyen adamın yanında gördüğü kadın kullanıyordu arabayı, arka koltukta da küçük kız vardı. “Vay be kendime yeni araba almışım eskisini hanıma vermişim demek. Ben bunu değil tam tersini yapacak adamım nasıl böyle odun olmuşum acaba? Başka hangi huylarım değişmiştir ki iyice pislik bir adam olmamış olsam bari. Olmuşsam da ne yapabilirim, ne diyorum ben ya ben o değilim ki. Ama onun bir hayatı var benimkisiyse ellerimin arasından kayıp gidiyor ya da gitti bile. Hayatın dışında kalmak bu kadar kolay mıymış?”
Tekrar bir taksi tutup şehir merkezine gitti, giyecek bir şeyler alıp eşofmanlardan kurtuldu. Sabahki şoktan sonra az çok ne ile karşılaşacağını tahmin etse de iş yerine gitmeye karar verdi. Bazı soruların cevaplarını orada bulabilirdi. İş yerine geldiğinde sürekli selamlaştığı güvenlik görevlisinin tanımaz sorgulayıcı bakışlarıyla karşılandı, her sabah girdiği kapının üzerinde artık ismi yazmıyordu. Oda arkadaşı onu gördüğüne şaşırdı o ise onun şaşırmasına hiç şaşırmadı. Artık kesin olarak emin olabilirdi, yaşadığı hayat ortada yoktu.
- Vay şöhretli kardeşim hangi rüzgar attı böyle sabah sabah.
- Bu taraflara yolum düşmüştü buraya da bir uğrayayım dedim. Ufak bir işim var. Ne şöhreti hem?
- Akşam yarışmadaydın ya ünlü oldun oğlum artık.
- Hımm sen de mi izliyorsun o yarışmayı? (başıma ne geldiyse ondan geldi)
- İzliyorum tabi. Hayırsız adam, sen nerelerdesin kaç zamandır, iş değiştirdikten sonra arada bir uğruyordun dışarıda da görüşüyorduk, evlendin iyice yüzüne hasret kaldık. Ufaklık nasıl büyümüştür baya.
- Büyüdü ya ellerinden öper.
- Getir bir gün sevelim şu prensesi.
- Siz buyurun gelin canım ne zaman isterseniz. (Beni o sanıyor ben onun beni sandığı kişiyi oynuyorum kim ki o ben değilim ki)
- Şu yeni yapılan lüks sitelerden birine çıkmıştınız değil mi? Burada çalışırken sefil bir hayatın vardı. İş değiştirdin bak ne güzel oldu. İş değişikliği sayesinde evlendin çocuğun oldu hayatın kurtuldu oğlum hayatın. O karanlık dairede geberip gidecektin.
- (Ne kurtulması be hayatım kaydı benim, o karanlık daireye bile giremiyorum.) Ya öyle oldu değil mi? Ne şanslı adammışım heheh.
- Ufak bir iş dedin, nedir ki buraya kadar geldiğine göre ufak değildir o.
- Burada çalıştığım süreyle ilgili bir belge almam lazım da.
- Ne, yine bir iş değişikliği mi var? Eee olur tabi Allah yürü ya kulum dedi bir sefer.
- (Ne yürümesi ya Allah yok ol ya kulum demiş olabilir ancak). Yok öyle bir şey, arşivde benim belgeler kaybolmuş da oraya lazım.
- Tabi, tabi ben de yedim. Gözümüz yok oğlum bir şey varsa söyle.
- Valla yok ya olsa söylemem mi? (Ben neyin derdindeyim adam ne diyor, o da haklı nereden bilebilir ki böyle garip bir şey olduğunu.)
- İyi hadi öyle olsun, benim de sekreterlikte işim var beraber çıkalım.

Sekreterlikten aldığı belgede beş sene önce o iş yerinden ayrıldığı yazıyordu. O tarihi hemen hatırladı. Çok iyi şartlarda bir iş teklifi almış, uzun süre düşünmüş ama kabul etmemişti. Oysa bu belgeye göre kabul etmiş görünüyordu. Evlilik, taşınma, çocuk hepsi bundan sonra olmuştu demek ki. Arkadaşları teklifi kabul etmediği için uzun süre dalga geçmişlerdi kendisiyle. “Hayatı ıskalıyorsun oğlum çürüyüp gideceksin buralarda” diyorlardı. Gerçekten hayatı ıskalamış mıydı, ölmeden çürümüş, sıradan, sakin, monoton hayatı elinden mi alınmıştı? “Yaşamımı geri almak için bir şeyler yapmalıyım ama ne yapmam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim bile yok.”
Taksilerle dolaşmakla olmayacaktı bu iş bir araba kiraladı. Beş sene önce kendisine iş teklifi gelen firmaya gitti. Şu yeni araba firmanın bahçesinde duruyordu, anlaşılan burada çalışmaya devam ediyordu. İçeri girip görevlilere kendisiyle görüşmek istediğini söylese çok garip karşılanacağından emindi. Hiç bozuntuya vermeden girse de işleri daha beter karıştırabilirdi. Kapının önünden telefon açmayı düşündü, öbür kendisini dışarıya çağırıp konuşabilirdi. Telefon konuşması sonunda sekreterinden öbür kendisinin toplantıda olduğunu uzun saatler çıkamayacağını öğrendi. “Ne şans ya bu adamla yüz yüze konuşamayacak mıyım ben.” Orada beklemeyi anlamsız buldu, anne babasının evine gitmeye karar verdi. Anne babası şehir merkezinin dışında bahçe içinde tam bir emekli evinde oturuyorlardı. Arabayı sokağın karşısına park edip eve bakmaya başladı, annesi balkonda çamaşır asıyor babası da bahçede bir şeyler yapıyordu. Dikkatli bakınca küçük kızı da gördü, babası torunuyla oynuyordu. “Hanım çocuğu bizimkilere bırakıyor demek ki diye düşündü.” “Kadını da çocuğu da hemen benimsedim valla, güzel bir şey olmalı, nasıl tanıştık nasıl evlendik acaba? Yok, soruları yanlış soruyorum, nasıl tanıştılar, nasıl evlendiler acaba? Ben böyle bir şeyi beceremezdim, öbür ben becermiş. Aferin lan helal olsun.” Eve girmeye cesaret edemdi. Durumu bozuntuya vermese yani öbür kendisini oynasa bunun bir anlamı olmayacaktı. Durumu olduğu gibi anlatsa ihtiyarların kafasını karıştıracak, gerçeğe olan inançlarını sarsacaktı. Böyle bir şey yapmaya hakkı olmadığını düşündü. “ Kendi hayatım elimden alındığına göre benim diğer hayata bir şekilde dahil olmam lazım. Ne desem ki ona öbür benin yaşadığı alternatif hayat işte. Bir hayatta iki tane ben olmaz, dahil olabilmem için öbür benin ortadan kalkması lazım. Onu öldürüp bir yere gömüp yerine geçebilirim, peki ben birini, ne birisi canım kendimi nasıl öldürürüm. Hem arada beş yıllık bir boşluk var, bu adamın hayatı şu an benim, olmayan hayatımdan çok farklı. Ben ne o kadına kocalık yapabilirim, ne de bu çocuğa babalık yapabilirim, iş yerinde çıkacak sorunlar da cabası. Sonra biz aynı kişiyiz ya onu öldürdüğüm de ben de ölürsem, o zaman her şey berbat olur. Bu çok saçma gibi geliyor ama olmayabilir de, şimdiye kadar yaşananlar bir saçmalık değilse bu da değildir. Bunu bir denemeliyim, bir fiziksel temas kurmalıyım onunla. Mesela bir şekilde acı çektirmeliyim, ben de aynı acıyı çekiyorsam onu ortadan kaldırıp yerine geçme imkanım olmaz. O zaman bu alternatif hayata da dahil olamam.
Tekrar öbür kendisinin çalıştığı iş yerine giderek onun işten çıkmasını bekledi. Dün gece yaptığı gibi yine peşine takıldı. Arabayla arkadan çarpmayı düşündü, tehlikeli olabileceği için vazgeçti. Öbür kendisi doğrudan eve gitmeyip bir alışveriş merkezine girdi. Peşinden gitmedi, aklına bir fikir gelmişti. Arabayı cadde üstüne kolay çıkabileceği bir yere park edip, oto parka doğru yürüdü. Öbür kendisinin yeni arabasının arka lastiklerinden birini indirdi. Onun bunu görmemesi imkansızdı. Sonra yakındaki arabaların arasında eğilerek onun gelmesini bekledi. Elinde poşetlerle geldiğini görünce inik lastiği fark etmesi için dua ediyordu. Öbür kendisi lastiğe bakmak için eğildiğinde koşup kıçına bir tekme patlattı ve arabaya doğru kaçtı. Hemen arabayı çalıştırıp oradan uzaklaştı. Heyecanı biraz geçince kıçının acıdığını fark etti. “Aynı acıyı ben de hissediyorum, amma da sert vurmuşum ha. Şimdi ne düşünüyordur acaba, delinin biri kıçıma tekme patlattı kaçtı ne manyaklar var bu dünyada diyordur. İyi ki bu denemeyi yapmışım ya bir tenhada öldürmeye kalksaydım ne olurdu? Gelmiş geçmiş en enteresan polisiye olay olurdu.”
“İşte böyle bir kapı açıldı ve ben kendi kıçıma kendim tekmeyi vurarak o kapıdan dışarı, zamanın dışına çıktım. Kimsecikler duymadan bir kapı açıp gitsem derdim bazen, gerçekten ne anlama geldiğini bilmeden. Sevdiğim bir şiirin güzel bir dizesiydi bu. Şimdi bunu anlayabiliyorum, kimsecikler duymadan alıp başımı gidebilirim. Kimse artık beni arayıp sormaz, insanlar için yokum artık. Ben veya değil yerime bakan birisi var. Benim hayatımı çaldı diyemeyeceğim, çünkü yaşadığı benim hayatım değil. Ben açılan bir kapıdan çıktım, bildiğim hayatımın dışında kaldım. Bildiğim hayatın peşine düşmektense yeni bir bildiğim hayat yaratabilirim. Gönül rahatlığı ile alıp başımı buralardan gidebilirim."