Sabah rüzgarı kuvvetli esiyordu. Değirmenin bez kanatlarının sargı iplerini çözüyordu yavaş yavaş. Oğlu yeni uyanmış gözlerini oğuşturuyordu kapı eşiğinde. Miskin miskin kaşınma diye bağırdı ona. Çayı demledim bir şeyler ye sonra kalıpları bozup parçaları çıkar. Ocağı ateşledim, yeni kalıpları diz ocağın önüne, öğleden sonra yeni parçaları dökeceğiz. Acele et, işini bitirince kasabaya inip koca karının parasını vereceksin. Bu sefer hiç etmeyeceksin o parayı, o cadaloz karı bir daha buraya gelip bağıra çağıra benden para isterse sopa delisi yaparım seni. Sonra oyalanmadan geri gel, döküm var unutma. O kadar parçayı bir başıma döktürtme bana.
Oğlu işini bitirmiş giyinmek için eve girmişti, sakat ayağını sürüyerek ocağın olduğu barakaya girdi. Kapının yanındaki masanın çekmecesinden ayırdığı parayı aldı, yanına gelen oğluna verdi. Hadi fırla, çabuk git gel sakın takılma bir yere. Ocağa yaklaştı, sıcaklığı yüzüne vurdu, bir iki demir külçe ve hurda parçası attı içine. Rengi kızıldan sarıya dönüyordu ocağın, baktı baktı ve her yer birden bu renk oldu. Ocak büyümüş büyümüş barakadan çıkmış her yeri doldurmuştu. Önünde, içinde lavlar kaynayan bir cehennem çukuru vardı artık. Elindeki maşa çatal uçlu bir kargı olmuştu. Çocuk masallarındaki şeytanlara benzemişti, derisi kuru siyah olmuş kuyruğu ve boynuzları çıkmıştı. Bir zebani oldum ben, burası da cehennem. Ölmüş babası belirdi önünde birdenbire. Büyük bir öfkeyle bağırmaya başladı babasına. Demek buradasın, burada olduğundan hiç şüphem yoktu zaten. Seni deli değirmenci seni, bana yaptıklarının cezasını çekiyor musun burada? Babası cevap vermiyordu, kendi sesi yankılanıyordu uzaklardan. Küçükken beni ne kadar çok dövmüştün, kaçıp kör demircinin dükkanına gidiyorum diye. Bana çıraklık etmiyorsun Allahın körüne ediyorsun diyordun. Sevmiyordum değirmeni, hiç sevmedim. Uzaktan görüntüsü hoşuma gidiyordu yalnız, keşke bir yabancı olsaydım da ona hep uzaktan baksaydım. Annem ölünce gittin o koca karıyla evlendin, o lanet cadıyı üvey ana diye eve getirdin. Sen öldün gittin o hala yakamdan düşmedi. Demirci kalfası oldum, dükkan açmak istedim borç olarak bile bir kuruş vermedin. Askere git gel değirmeni sana bırakacağım diyordun, bense değirmenden nefret ediyordum. Askerde dökümcülük öğrendim fabrikada, yedek subay mühendise ocağın küçüğünün planlarını çizdirdim gelirken. Kendi dökümhanemi açmak istedim kasabada, yine bir kuruş faydan olmadı. Sanki paran mı yoktu, çevredeki tek değirmenin sahibiydin, hep o cadaloz karı yüzünden, annemi süründürdün onu el üstünde tuttun. Ben de gittim o aşağılık nalburdan borç aldım yaptırdım ocağı, ırzı kırık kızını da yamadı bana, kayın babam oldu adı batsın, adamın geri zekalı oğlu beni sakat bıraktı. Kargıyla babasını çukurun içine itti. Yan ulan yan.
Karısı belirmişti şimdi de önünde. Ona da haykırmaya başladı. Namussuz karı, o genç oğlanla nasıl kaçar gidersin, boyun kadar çocuğun varken. Hiç mi utanmadın, ar damarın mı patladı? Bir derdin mi vardı ki, geçimimiz yerindeydi çok şükür, aç açıkta bırakmadım seni. Sana eziyet mi ediyordum, bağırıyordum belki ama bir fiske bile vurmadım. Hep sevmiştim ben seni oysa o deli deli bakışlarını sevmiştim, evimdeki sıcak yumuşak şeydin. Hadi beni boş verdin oğlumuzu da mı hiç düşünmedin. Ben bu itle kaçarsam bunlar nasıl yaşarlar, insan içine nasıl çıkarlar demedin mi hiç. Dükkanı günlerce açamadım, herkes arkamdan bin bir türlü hikaye anlatıyordu, yüzüme pis pis bakıyorlardı, içlerinden koca hödük bir karısına sahip olamadı diyorlardı, fıttırıyordum. Kaçtım kasabadan, dökümhaneyi de evi de değirmenin yanına taşıdım, lanet olası değirmenin yanına. Kargıyı büyük bir hırsla karısının karnına saplar kaldırır onu da çukurun içine atar. Yan ulan yan.
Şimdi sırada kim var derken, kasabanın tek nalburu kayın babası görünür önünde. Ben de seni bekliyordum şerefsiz kayınpeder. Bir borç aldık, kızını da aldık akraba olduk, şu borç bitmedi gitti yıllarca. Döktüğüm parçaları yok pahasına sayıp dünya paradan satıyordun. Emeğimi sömürdün emeğimi. İş öğrensin diye ebleh oğlunu yanıma çırak verdin o kadar istemediğim halde. Dokunmamasını elli kere tembih ettim, dolu potayı kaldırıp ayağıma düşürdü salak. Bacağım yandı, ayağım kırıldı, topal kadım. Aylarca şehirde hastanede yattım, ayağımı keseceklerdi nerdeyse. Dökümhaneyi büyütmek için para biriktirmiştim, onlar da çarçur oldu. Bir daha hiç o kadar para biriktiremedim. Başladığım gibi hala her şey. Koca karı geldi senin sıranı savayım, haydi aşağıya. Yan ulan yan.
Ulan koca karı, senen bana rahat yok mu. Babam öldü unuttun mu, iftiralar uydurup beni ona dövdüremezsin artık. Ben ona senelerce analık ettim o bana bakmıyor diyormuşsun her yerde. Ne analığı be, sen bana işkence ettin işkence. Anamın kesip attı tırnak bile olmazsın sen. Değirmenden hissene düşen payı veriyorum işte daha ne istiyorsun benden. Eksil gözümün önünden haydi çukura. Yan ulan yan.
Değirmeni elimden çıkarmaya çalıştım, birkaç sefer almak isteyen çıktı üç kuruş para teklif ettiler koca değirmene. O müşterilerin hepsi önündedir şimdi. Ulan şerefsizler benim alnımda enayi mi yazıyor, sevmesem bile o paraya satar mıyım değirmeni. Yürüyün lan aşağı. Yanın ulan yanın.
Bu sefer önünde büyük bir kalabalık toplanmaya başlar. Konu komşu, akrabalar tanıdıklar derken bütün kasaba toplanır. Hayatı dünyayı dar ettiniz lan bana. Kendi halinde bir adamdım, hanginize bir fenalığım dokundu. Kaçırttınız beni, değirmenle baş başa bıraktınız. Kötüsünüz lan hepiniz kötüsünüz. Çukura atacağım hepinizi. Birer birer düşün aşağıya yan ulan yan sen de, sen de, sen de, hepiniz yanın.
Başını göğe kaldırır, kızıl gök yüzü mavi berrak olur. Anne, canım annem, senin de cennette olduğundan hiç şüphem yoktu. Kanatların var, çocukken hayal ettiğim gibi melek olmuşsun demek. Ben de senin gibi melek olmak isterdim. Bu insanlar beni zebani yaptılar anne, hepsini lav çukuruna attım ben de. İnsanlar çok kötüymüş anne bilemedim, çok küçüktüm sen öldüğünde aklım ermedi. Bu kötü insanlar yüzünden mi erken öldün? Canım annem seni çok özledim.
Oğlunun seslenmesiyle irkilir, kendine gelir. Saatlerdir ocağın başında dikilip kalmıştır. Oğlu kasabaya inince koca karıya gitmemiştir. İki arkadaşıyla buluşur, beraber büyük şehre gitmeye karar vermişlerdir. Bir tanesine tren bileti alması için para verirler. Koca karıya vermediği paraları yolluk yapacaktır kendine. Babasına önce ki parayı da kaybettiğini söyleyip saklamıştır. Kaçıp gitmeliyim buradan, ne değirmeni istiyorum ne ocağı. Kendi delirdiği gibi beni de delirtecek bu adam. Bunu ona nasıl söylemeliyim? Sabah bavulumu alır çıkarım karşısına, saldırmaya kalkarsa koşar kaçarım, topal ayağıyla kovalayamaz beni.
Dökümü yapıp kalıpları soğumaya bırakırlar, akşam olmaya başlamıştır. Beraber değirmenin kanat bezlerini sarıp bağlarlar. Sabah uyandığında barakaya bakar önce, oğlu kalıpları daha bozmamıştır. Ulan piç kurusu yatıyor musun hala? Elinde bavuluyla evden çıkar oğlu. Gidiyorum ben baba. Nereye gidiyorsun. Büyük şehre gideceğim, orda çalışacağım, burada durmak istemiyorum. Seni anasının oğlu seni. Sen de demek çekip gideceksin anan gibi. Nankör köpek. Gül gibi işimiz var işte daha ne istiyorsun? Senin değirmeni sevmediğin gibi ben de dökümcülüğü sevmiyorum. Bu dağ başında demir dökeceğime gider şehirde inşaatlarda çalışırım. Peki ulan git defol, gözüm görmesin, ben her işi yalnız yapabilirim, sakın döneyim deme buralara, helallik de isteme benden. Beni bir başıma bırakıp giden evlada hakkımı helal etmiyorum. Tepeden inen patikada oğlu kaybolana kadar arkasından bakar.
Oğlu gideli bir süre olmuştur. İşleri yalnız yapmaya iyice alışmıştır. Bir gün yine ocağın başında maşayla curuf alırken hayale dalar. Oğlunun doğduğu günü hatırlamıştır. Kasabadaki evlerinin kapısının önünde sıkıntıyla oturuyordur. İçeride bir telaş vardır. Karısının çığlık seslerine evdeki kadınların anlaşılmaz konuşmaları karışıyordur. Kadınlardan biri onu içeri çağırır, ağlama sesini o zaman duyar. Al bakalım oğlunu kucağına deyip bebeği ona uzatırlar. Bebekle konuşmaya başlar. Sen gideli üç aydan fazla oluyor. İşleri yalnız yapmaya alıştım ama yokluğuna alışamadım. Giderken sana söylediklerimden dolayı pişmanım. Sen benim yapamadığım şeyi yaptın. Buradan çekip gittin. Bunu ben yapamadım işte. Sen daha küçükken buralardan gitmeliydik. Yada askerden sonra hiç dönmemeliydim. Yapamadım işte ama sen yaptın, takdir ediyorum seni. Babalık hakkım sana helal olsun çocuk.
Göğsünde bir sancıyla hayali dağılır. Başı dönüyordur. Barakadan çıkar sırt üstü yere düşer değirmene karşı. Ucu kızgın maşayı değirmene fırlatır, bez kanatlar hemen alev alır. Son nefsiyle bağırır, yan ulan yan döne döne ömrümü çürüttün.
Oğlu işini bitirmiş giyinmek için eve girmişti, sakat ayağını sürüyerek ocağın olduğu barakaya girdi. Kapının yanındaki masanın çekmecesinden ayırdığı parayı aldı, yanına gelen oğluna verdi. Hadi fırla, çabuk git gel sakın takılma bir yere. Ocağa yaklaştı, sıcaklığı yüzüne vurdu, bir iki demir külçe ve hurda parçası attı içine. Rengi kızıldan sarıya dönüyordu ocağın, baktı baktı ve her yer birden bu renk oldu. Ocak büyümüş büyümüş barakadan çıkmış her yeri doldurmuştu. Önünde, içinde lavlar kaynayan bir cehennem çukuru vardı artık. Elindeki maşa çatal uçlu bir kargı olmuştu. Çocuk masallarındaki şeytanlara benzemişti, derisi kuru siyah olmuş kuyruğu ve boynuzları çıkmıştı. Bir zebani oldum ben, burası da cehennem. Ölmüş babası belirdi önünde birdenbire. Büyük bir öfkeyle bağırmaya başladı babasına. Demek buradasın, burada olduğundan hiç şüphem yoktu zaten. Seni deli değirmenci seni, bana yaptıklarının cezasını çekiyor musun burada? Babası cevap vermiyordu, kendi sesi yankılanıyordu uzaklardan. Küçükken beni ne kadar çok dövmüştün, kaçıp kör demircinin dükkanına gidiyorum diye. Bana çıraklık etmiyorsun Allahın körüne ediyorsun diyordun. Sevmiyordum değirmeni, hiç sevmedim. Uzaktan görüntüsü hoşuma gidiyordu yalnız, keşke bir yabancı olsaydım da ona hep uzaktan baksaydım. Annem ölünce gittin o koca karıyla evlendin, o lanet cadıyı üvey ana diye eve getirdin. Sen öldün gittin o hala yakamdan düşmedi. Demirci kalfası oldum, dükkan açmak istedim borç olarak bile bir kuruş vermedin. Askere git gel değirmeni sana bırakacağım diyordun, bense değirmenden nefret ediyordum. Askerde dökümcülük öğrendim fabrikada, yedek subay mühendise ocağın küçüğünün planlarını çizdirdim gelirken. Kendi dökümhanemi açmak istedim kasabada, yine bir kuruş faydan olmadı. Sanki paran mı yoktu, çevredeki tek değirmenin sahibiydin, hep o cadaloz karı yüzünden, annemi süründürdün onu el üstünde tuttun. Ben de gittim o aşağılık nalburdan borç aldım yaptırdım ocağı, ırzı kırık kızını da yamadı bana, kayın babam oldu adı batsın, adamın geri zekalı oğlu beni sakat bıraktı. Kargıyla babasını çukurun içine itti. Yan ulan yan.
Karısı belirmişti şimdi de önünde. Ona da haykırmaya başladı. Namussuz karı, o genç oğlanla nasıl kaçar gidersin, boyun kadar çocuğun varken. Hiç mi utanmadın, ar damarın mı patladı? Bir derdin mi vardı ki, geçimimiz yerindeydi çok şükür, aç açıkta bırakmadım seni. Sana eziyet mi ediyordum, bağırıyordum belki ama bir fiske bile vurmadım. Hep sevmiştim ben seni oysa o deli deli bakışlarını sevmiştim, evimdeki sıcak yumuşak şeydin. Hadi beni boş verdin oğlumuzu da mı hiç düşünmedin. Ben bu itle kaçarsam bunlar nasıl yaşarlar, insan içine nasıl çıkarlar demedin mi hiç. Dükkanı günlerce açamadım, herkes arkamdan bin bir türlü hikaye anlatıyordu, yüzüme pis pis bakıyorlardı, içlerinden koca hödük bir karısına sahip olamadı diyorlardı, fıttırıyordum. Kaçtım kasabadan, dökümhaneyi de evi de değirmenin yanına taşıdım, lanet olası değirmenin yanına. Kargıyı büyük bir hırsla karısının karnına saplar kaldırır onu da çukurun içine atar. Yan ulan yan.
Şimdi sırada kim var derken, kasabanın tek nalburu kayın babası görünür önünde. Ben de seni bekliyordum şerefsiz kayınpeder. Bir borç aldık, kızını da aldık akraba olduk, şu borç bitmedi gitti yıllarca. Döktüğüm parçaları yok pahasına sayıp dünya paradan satıyordun. Emeğimi sömürdün emeğimi. İş öğrensin diye ebleh oğlunu yanıma çırak verdin o kadar istemediğim halde. Dokunmamasını elli kere tembih ettim, dolu potayı kaldırıp ayağıma düşürdü salak. Bacağım yandı, ayağım kırıldı, topal kadım. Aylarca şehirde hastanede yattım, ayağımı keseceklerdi nerdeyse. Dökümhaneyi büyütmek için para biriktirmiştim, onlar da çarçur oldu. Bir daha hiç o kadar para biriktiremedim. Başladığım gibi hala her şey. Koca karı geldi senin sıranı savayım, haydi aşağıya. Yan ulan yan.
Ulan koca karı, senen bana rahat yok mu. Babam öldü unuttun mu, iftiralar uydurup beni ona dövdüremezsin artık. Ben ona senelerce analık ettim o bana bakmıyor diyormuşsun her yerde. Ne analığı be, sen bana işkence ettin işkence. Anamın kesip attı tırnak bile olmazsın sen. Değirmenden hissene düşen payı veriyorum işte daha ne istiyorsun benden. Eksil gözümün önünden haydi çukura. Yan ulan yan.
Değirmeni elimden çıkarmaya çalıştım, birkaç sefer almak isteyen çıktı üç kuruş para teklif ettiler koca değirmene. O müşterilerin hepsi önündedir şimdi. Ulan şerefsizler benim alnımda enayi mi yazıyor, sevmesem bile o paraya satar mıyım değirmeni. Yürüyün lan aşağı. Yanın ulan yanın.
Bu sefer önünde büyük bir kalabalık toplanmaya başlar. Konu komşu, akrabalar tanıdıklar derken bütün kasaba toplanır. Hayatı dünyayı dar ettiniz lan bana. Kendi halinde bir adamdım, hanginize bir fenalığım dokundu. Kaçırttınız beni, değirmenle baş başa bıraktınız. Kötüsünüz lan hepiniz kötüsünüz. Çukura atacağım hepinizi. Birer birer düşün aşağıya yan ulan yan sen de, sen de, sen de, hepiniz yanın.
Başını göğe kaldırır, kızıl gök yüzü mavi berrak olur. Anne, canım annem, senin de cennette olduğundan hiç şüphem yoktu. Kanatların var, çocukken hayal ettiğim gibi melek olmuşsun demek. Ben de senin gibi melek olmak isterdim. Bu insanlar beni zebani yaptılar anne, hepsini lav çukuruna attım ben de. İnsanlar çok kötüymüş anne bilemedim, çok küçüktüm sen öldüğünde aklım ermedi. Bu kötü insanlar yüzünden mi erken öldün? Canım annem seni çok özledim.
Oğlunun seslenmesiyle irkilir, kendine gelir. Saatlerdir ocağın başında dikilip kalmıştır. Oğlu kasabaya inince koca karıya gitmemiştir. İki arkadaşıyla buluşur, beraber büyük şehre gitmeye karar vermişlerdir. Bir tanesine tren bileti alması için para verirler. Koca karıya vermediği paraları yolluk yapacaktır kendine. Babasına önce ki parayı da kaybettiğini söyleyip saklamıştır. Kaçıp gitmeliyim buradan, ne değirmeni istiyorum ne ocağı. Kendi delirdiği gibi beni de delirtecek bu adam. Bunu ona nasıl söylemeliyim? Sabah bavulumu alır çıkarım karşısına, saldırmaya kalkarsa koşar kaçarım, topal ayağıyla kovalayamaz beni.
Dökümü yapıp kalıpları soğumaya bırakırlar, akşam olmaya başlamıştır. Beraber değirmenin kanat bezlerini sarıp bağlarlar. Sabah uyandığında barakaya bakar önce, oğlu kalıpları daha bozmamıştır. Ulan piç kurusu yatıyor musun hala? Elinde bavuluyla evden çıkar oğlu. Gidiyorum ben baba. Nereye gidiyorsun. Büyük şehre gideceğim, orda çalışacağım, burada durmak istemiyorum. Seni anasının oğlu seni. Sen de demek çekip gideceksin anan gibi. Nankör köpek. Gül gibi işimiz var işte daha ne istiyorsun? Senin değirmeni sevmediğin gibi ben de dökümcülüğü sevmiyorum. Bu dağ başında demir dökeceğime gider şehirde inşaatlarda çalışırım. Peki ulan git defol, gözüm görmesin, ben her işi yalnız yapabilirim, sakın döneyim deme buralara, helallik de isteme benden. Beni bir başıma bırakıp giden evlada hakkımı helal etmiyorum. Tepeden inen patikada oğlu kaybolana kadar arkasından bakar.
Oğlu gideli bir süre olmuştur. İşleri yalnız yapmaya iyice alışmıştır. Bir gün yine ocağın başında maşayla curuf alırken hayale dalar. Oğlunun doğduğu günü hatırlamıştır. Kasabadaki evlerinin kapısının önünde sıkıntıyla oturuyordur. İçeride bir telaş vardır. Karısının çığlık seslerine evdeki kadınların anlaşılmaz konuşmaları karışıyordur. Kadınlardan biri onu içeri çağırır, ağlama sesini o zaman duyar. Al bakalım oğlunu kucağına deyip bebeği ona uzatırlar. Bebekle konuşmaya başlar. Sen gideli üç aydan fazla oluyor. İşleri yalnız yapmaya alıştım ama yokluğuna alışamadım. Giderken sana söylediklerimden dolayı pişmanım. Sen benim yapamadığım şeyi yaptın. Buradan çekip gittin. Bunu ben yapamadım işte. Sen daha küçükken buralardan gitmeliydik. Yada askerden sonra hiç dönmemeliydim. Yapamadım işte ama sen yaptın, takdir ediyorum seni. Babalık hakkım sana helal olsun çocuk.
Göğsünde bir sancıyla hayali dağılır. Başı dönüyordur. Barakadan çıkar sırt üstü yere düşer değirmene karşı. Ucu kızgın maşayı değirmene fırlatır, bez kanatlar hemen alev alır. Son nefsiyle bağırır, yan ulan yan döne döne ömrümü çürüttün.