21 Mart 2009 Cumartesi

FENER

İhtiyar balıkçı evinin balkonundan boş gözlerle denize bakıyordu. Kucağında torunu vardı. Bugün onun hayatındaki en zor gündü, karısının cenaze günü. Mezarlıktan eve henüz dönmüşlerdi, taziyeye gelen eş dost, konu komşu yeni ayrılmıştı evden. Kızı, damadı ve kucağında torunuyla kalmıştı ihtiyar balıkçı. Kızından başka çocuğu yoktu. Torunu üç yaşlarında altın sarısı saçları, koca kara gözleri olan çok sevimli bir çocuktu, hiçbir şeyin farkında değildi, dedesinin sacı sakalıyla oynuyordu. Balıkçı onu bütün gün kucağından indirmemişti, bu çocuk olmasa bugün geçmezdi diye düşünüyordu. Damadı tahsilli efendi bir gençti, memurdu ve kızıyla evlendikten sonra uzak bir şehre tayini çıkmıştı. Bu nedenle pek sık görüşemiyorlardı, birkaç gün sonra da geri döneceklerdi. İhtiyar balıkçı karısı hastalandıktan sonra balıkçılığı bırakmıştı, bırakmak zorunda kalmıştı aslında. Ameliyat ve tedavi masrafları için para lazımdı ve elindeki para edecek tek şey teknesiydi. Tayfalarını başka teknelere yerleştirdi, içi kan ağlayarak ama tereddütsüz sattı teknesini. Kızı babasının kendileriyle gelmesini istiyordu, kocasının buna itiraz etmeyeceğini hatta onun da bunu istediğinden emindi. Balıkçı gitmek istemiyordu, kendini sığıntı gibi hissedeceğini biliyordu, bir de onların yaşadıkları şehir buradan çok uzaktı ve deniz kenarında değildi. Denizden uzak kalma fikri balıkçının hiç hoşuna gitmemişti. Yalnız kalacağını, onları ve özellikle torununu çok özleyeceğini bile bile onlarla gitmedi. Belki ileride gelirim diye geçiştirdi tekliflerini. Kızı da fazla üstelemedi, babasının inadını kıramayacağını bilirdi.
Balıkçının yeni bir tekne alacak parası yoktu. Olsa bile yeni bir tekne almayı göze alacak kadar kendini zinde ve genç hissetmiyordu. Karısını kaybetmenin acısını üzerinden atamamıştı. Başka teknelerde de çalışmazdı, bu küçük sahil kasabasındaki balıkçıların hepsi arkadaşıydı, yaşından ve saygılarından ona iş yaptırmazlardı ki. Misafir olarak her tekneyle istediği kadar balığa çıkabilirdi. Zaten ilk günleri de böyle geçirdi. Evde sıkılıyordu, sabahın köründe iskeledeki çıkmaya hazır herhangi bir tekneye atıyordu kendisini. Bir gün Liman Başkanlığından bir haber geldi; yakınlarda bir tepede olan eski bir deniz feneri vardı, fener görevlisi işi bırakıyordu ve yeni bir görevli aranıyordu. Arkadaşlarına daha fazla ağırlık olmak istemeyen balıkçı bu göreve talip oldu. Liman Başkanı eski bir arkadaşının oğluydu, başkan güvenilir bir adam olan balıkçıya hiç düşünmeden bu görevi verdi.
Balıkçının köhne bir kamyoneti vardı, balık kasalarını hale taşımak için almıştı vakti zamanında. Evini kapadı, yatağını yorganını, çok sevdiği pikabını ve plakları ile birkaç parça eşyasını kamyonete yükledi, fenerin yolunu tuttu. Eski fener görevlisi onu bekliyordu, gerekli bilgileri verdi ve gitti. Balıkçı yıllardır fenere gelmemişti, denize açıldığı zaman uzaktan görürdü sadece. Gençliğinde, fener görevlisi bir arkadaşının babasıydı, o vakitler çok sık geldiğini hatırladı buraya. Zaman içerisinde fenerin çok bakımsız kaldığını gördü ve üzüldü. Fener görevlisi lojmanı küçük bir evdi. Bir salon, küçük bir oda ve zeminden döşemedeki kapısı kaldırılarak inilen bir bodrumdan oluşuyordu. Mutfak salonun bir köşesinde açıktı, banyo tuvalet girişin yanına sonradan yapılmış derme çatma bir bölmeydi. Salonun ortasında geniş bacalı, büyük ağızlı bir ocak vardı. Evin virane görünümüne karşın bu ocak balıkçının çok hoşuna gitmişti. Çocukluğunda evlerindeki ocağı hatırlatmıştı ona. Fenerin durumu da içler acısıydı. Jeneratör arızalıydı, elektrik tesisatı çok eskiydi, lambanın aynaları kararmıştı ve çok sönük yanıyordu, boyası yer yer dökülmüş, balkonun korkulukları çürümüştü.
Feneri tamir etmek istiyordu balıkçı. Önce evden başlamalıyım diye düşündü, tepeme çökmeden onarmalıyım onu. Kasabaya gidip bir miktar malzeme aldı, evin içini dışını yeniden sıvadı ve boyadı. Uğraştıkça daha büyük bir tadilat gerektiği ortaya çıkıyordu. Ev neyse de diyordu kendi kendime ve kendi paramla feneri onaramam. Bir yerden para bulmalı diye düşündü. Liman Başkanına gidip ödenek istedi; Başkan ihtiyar balıkçıyı kıramadı fener için bir miktar ödenek ayırmaya razı oldu. Para olunca işler de hızlı yürüyordu, boyacılar tutuldu fenerin etrafına iskele kuruldu. Fener kulesi beyaz boyanınca gelin gibi oldu, ortasına geniş bir lacivert şerit de boyandı. Elektrikçiler geldi, tesisat yenilendi, yeni bir jeneratör alındı, lamba aynaları silindi kırılmış olan birkaç tanesi sipariş ile getirtildi. Ödenek çok değildi ama balıkçı parayı dikkatli harcayarak nerdeyse tüm tadilatı yaptırmayı becerdi. Fener çiçek gibi olmuştu artık. Bir şey eksik diye düşündü balıkçı güzel bir bahçe yapmalı bir bahçe kalıntısı vardı zaten fenerin çevresinde bunu da yenilemeliydi. Bahçeyi düzenlemeyi de kendisi yapacaktı, çok güzel bir meşgale olacaktı bu onun için. Bahçe işlerini bitirdikten sonra da bodrumu atölye haline getiririm ufak tefek ahşap ve seramik işleri yaparım diye düşünüyordu. Fener, balıkçıyı yeniden hayata bağlamıştı, yaslı hali kalmamıştı kendisini çok iyi hissediyordu.
Eskisinden çok daha parlak yanan feneri gören balıkçılar ve gemiler düdük çalarak selamlıyorlardı feneri. Bu çok hoşuna gidiyordu balıkçının ve bir karşılık vermek gerek diyordu. Feneri yakıp söndürebilirim diye düşündü ama bu mevzuata aykırıydı. Bir gün kasabada bahçe için malzeme alırken hurdacının birinde eski bir gemi çanı gördü ve hemen aldı. Çanı temizleyip fenerin balkonuna astı, artık düdük çalan gemilere ve teknelere o da çan çalarak cevap veriyordu.
Bahçeyle uğraşmak balıkçıyı mest ediyordu. Her zaman ki gibi sabahın köründe kalkıp oradan oraya koşuyordu, akşam olunca da bayılır gibi yığılıp kalıyordu yatağına. Kuruyan ağaçları kesmişti, ocakta yakmak için kütük çıktı diye seviniyordu, kurumamış ağaçları budadı, yeni fidanlar dikti, sebze fideleri ve çiçekler için ayrı yerler hazırladı. En son çit çekip boyadı, fenerin dört başı mamur bir bahçesi olmuştu artık.
Şimdi sıra bodruma kurmayı düşündüğü atölyeye gelmişti. İlerlemiş yaşına rağmen el becerisinden bir şey kaybetmemişti ve bu beceriyi daha da geliştirmek istiyordu. Sağlam bir tezgah yapmak için bir miktar kereste aldı, iyi bir mengene, bir sürü testere, el aletleri, boyalar, ahşap malzemeler, seramik çamurları ve alçı aldı. Birikmiş fener görevlisi maaşlarını bu işe yatırmıştı. Pazarcı bir arkadaşı vardı, yaptığı küçük ahşap sandıkları, süs eşyalarını tekne maketlerini onun tezgahına bırakıp sattırmayı düşünmüştü. Bu işten para kazanmayı aklının ucundan bile geçirmemişti, boş vakti çoktu ve o boş durmak istemiyordu. İlk yaptığı birkaç parçayı arkadaşının tezgahına bıraktı, tek tük alan oluyordu ahşap işeri. Kasabada hediyelik eşya satan bir dükkan da vardı. Burada daha çok biblo tarzı hediyelik eşyalar satılıyordu. Balıkçı bir gün bu dükkandaki biblolara bakarken kendisinin de fenerin biblosunu yapabileceğini düşündü. Fenere döndü, atölyeye girdi bir kalıp alçı döktü, sertleşmesini bekledi ve kazıyarak fenerin şeklini verdi. Aslına uygun olarak feneri boyadı. Ertesi gün bunu hediyelik eşya dükkanına götürdü. Dükkan sahibine bu biblolardan yapsam alır mısınız diye sordu. Dükkan sahibi bibloyu çok beğenmişti, yöresel bir bibloyu özellikle yazın gelen turistlere satabileceğini düşündü ve balıkçıya ne kadar yaparsan almaya razıyım dedi.
Balıkçı ilk yaptığı örnekten bir kalıp çıkardı ve bir sürü biblo yaptı. Bir tanesini özene bezene sarıp paketledi ve torununa gönderdi. Balıkçının fenerde ki günleri çoğunlukla yalnız geçiyordu. Bazen eski arkadaşları komşuları uğruyordu bazen de meraklı yabancılar feneri görmeye geliyorlardı. Balıkçı bu yabancılara feneri gezdirip geçmişiyle ilgili bilgi veriyordu, bu kısa turist rehberliğinden çok keyif alıyordu. Misafirlerine çay ikram ediyor ve biblolardan hediye etmeyi ihmal etmiyordu.
Fenere yerleşeli iki sene olmuştu, tadilatlar atölye işleri derken bir günü bile boş geçmemişti balıkçının. Keyfi morali çok iyiydi ama beden sağlığı açısından kendini iyi hissetmiyordu. Geceleri soğuk soğuk terliyor, çabuk yoruluyor, bazen atölyede uyuya kalıyordu. Çok zamanım kalmadı artık diyordu kendine ama bir de bunu teyit ettirmeliyim. Büyük şehre hastaneye gitti, muayene ve tetkik sonuçları beklediği gibiydi, fazla zamanı kalmamıştı. Doktorların hastaneye yatırma tekliflerini kabul etmedi. Cennet köşesi gibi feneri varken, hastane köşelerinde ne işi vardı sonra fenere kim bakardı. Madem zamanı azdı hazırlıklara başlamalıydı. Önce evini ve kamyonetini sattı. Kızının yeniden bu kasabaya dönmeyeceğinden emindi, bu ev onun bir işine yaramazdı ama parasını değerlendirebilirdi. Özellikle bu paranın, torununun tahsilinde kullanılmasını istiyordu. Paranın bir miktarını ayırdı kalanını bankaya kızının adına yatırdı. Karısının mezarını yaptırdı ve yanındaki yeri kendisi için satın aldı. Kızını torununu son bir kez görmek için yanlarına gitmeyi düşündü, ama yol çok uzundu ve yolda ölebileceği korkusuna kapıldı. Hayır yollarda ölemezdi. Durumunu anlatıp onları çağırmak da istemiyordu bu onları erken üzmek olurdu. Annesinin hastalığında kızı yeterince yıpranmıştı. Yine de durumu açıkça belirtmese de hissettiren bir mektup yazdı.

Sevgili Kızım,




Fener görevlisi olduğumu ve fenere yerleştiğimi biliyorsun. Ev boş kalmıştı ve çürüyordu. İyice virane olmadan evi sattım. Kamyonet de çok eskidi, onu da sattım. Ben de çok eskidim ama daha kendimi satamadım. Bu yaştan sonra bu paraları harcayacak halim yok. Çeyiz olarak sana pek bir şey verememiştik, bu paradan da seni mahrum edecek değilim. Sizler hayırlı birer ana baba olarak çocuğunuzun iyi bir tahsil yapmasını istiyorsunuzdur. Ben de torunumun ileri de kardeşleri olursa torunlarımın iyi bir tahsil yapmasını istiyorum. Adına bankaya yatırdığım cüzi parayı bu amaç için kullanmanı senden rica ediyorum. Hepinizi çok seviyorum. Allahaısmarladık.





Baban.

Bir diğer yapılması gereken iş Liman Başkanlığına haber vermekti. Sağlık sorunları nedeniyle ayrılması gerektiğini ve yerine yeni bir görevli aramalarını haber verdi. Yeni görevli gelene kadar fenerden ayrılmayacaktı. Eskiciden sarkaçlı bir saat aldı ve fenere getirdi. Uzunca bir süre çalışacak kadar saati kurdu ve saat mekanizmasını fenerin elektrik tesisatına bağladı. Akşam saat altı olduğunda fener yanacak sabah saat altıda sönecekti. Fener otomatik hale gelmişti ve yeni görevli gelmeden ölürse bir aksaklık olmadan yanmaya devam edecekti. Atölyesine indi tezgahını toparladı son bir biblo yaptı ve boyadı. Fenerin biblosu değildi bu, küçük bir çocuk biblosuydu, tıpkı torununa benzeyen küçük bir çocuk.
Yeni fener görevlisi orta yaşlı bir gemiciydi, bir kaza geçirip topal kalmıştı, gemilerde çalışamadığı için bu işi bulmuştu. Fenere karısıyla beraber geldiler. Ortalıkta kimseler görünmüyordu evin bütün camları açıktı ve anahtarı kapının üstündeydi. Önce girmediler seslendiler, cevap alamayınca içeri girdiler. Masanın üzerinde bir mektup buldular.

Merhaba,






Fenere hoş geldiniz. Ben sizden önceki fener görevlisiyim. Bu mektubu okuduğunuza göre ben öldüm demektir. Sizleri canlı karşılamayı isterdim ancak ömrüm buna vefa etmedi. Dikkat ettiğiniz üzere bütün camlar açıktır. Cesedim evi kokutmasın diye bunu yaptım yine de kokuyorsa çok özür dilerim. Beni içeride yatağın yanında denize bakan camın önündeki koltukta bulacaksınız. Sizler için korkunç kötü bir manzara olabilir, belki daha önce hiç ölü görmediniz. Bunun için de çok çok özür diliyorum. Ocağın üstünde ki kutuda bir miktar para var sanırım cenazem için fazlasıyla yeter. Artanını size bırakıyorum dilediğiniz gibi harcayabilirsiniz. Başınıza açtığım sıkıntı maddi olarak ölçülmez ama onun bir karşılığı olarak düşünebiliriz. Kasaba yetkililerine telefonla haber verirseniz beni alır götürürler. Arayacağınız numara telefonun yanında yazıyor. Sizden tek bir ricam fenere çok iyi bakmanız. Ben geldiğimde buranın hali perişandı şimdi ise çok güzel bir yer, bununla öğünüyorum. Bodrumda küçük bir atölye kurdum, eliniz yatkınsa burayı da dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Ömrümün son iki senesini burada çok büyük bir mutluluk içerisinde geçirdim. Sizlerinde bu fenerde mutlu günler geçirmenizi temenni ederim. Mektuba ek olarak masada tüm teknik donanımla ilgi bilgiler içeren kağıtlar bulacaksınız. Yapılması gereken her şeyi bu kağıtlarda detaylı olarak açıkladım. Yeni göreviniz hayırlı uğurlu olsun.





Eski Fener Görevlisi.

Yeni fener görevlisi telefonla haber verir. Balıkçıyı almak için bir ambulans gelir. Görevliler balıkçıyı oturduğu koltuktan sedyeye alırken avucundan yere, yaptığı en son biblo düşer.










Hiç yorum yok: