Uyandığımda üzerimde ağır bir yorgunluk, kafamda bulanık bir sersemlik vardı. Yine uykumu alamadım, nasıl ve ne zaman yattım diye düşündüm, hatırlayamadım. En son telefonla konuştuğumu hatırlıyordum fakat kiminle ne konuştuğumu bilmiyordum. Günlerden hangisiydi? Perşembe olmalıydı, bugün Cuma öyleyse. Bir an okula geç kaldığımı sandım, Perdenin arasından dışarısı alaca karanlık görünüyordu, demek ki güneş yeni doğuyor öyleyse geç kalmadım. Saatimi, telefonumu aradım masanın üzerinde bulamadım. Banyoya gitmek için odamdan çıktım ki mutfağın ışığını yanar gördüm, içeriden sesler geliyordu. Evde yalnızdım, bizimkiler yazlıktaydı, gece geri mi döndüler acaba? Ne ağır uymuşum hiç duymadım. Yavaşça mutfak kapısına doğru ilerledim, kapıdan içeri bakmamla olduğum yerde donup kaldım. Adamın biri üzerinde aşçı önlüğüyle ocağın başında bir şeyler yapıyordu. Beni görünce gülümsedi. Daha ağzımı açamadan beni masaya davet etti.
- Buyurun beyefendi, arkadaşlarınız birazdan burada olacaklar.
- Sen kimsin !?
- Hatırlayamadınız galiba ben Murat Bey’in kardeşiyim Günbilirden.
- Ha evet, peki ne yapıyorsun burada?
- Kalamar kızartıyorum.
- Sabah sabah kalamar Allah Allah.
- Sabah değil beyefendi akşam olmak üzere.
- Akşam mı? Bugün günlerden ne?
- Cumartesi
- Nee iki gündür uyuyor muyum ben?
- Ne zaman yattığınızı bilmiyorum ama ben geldiğimden beri uyuyorsunuz.
- Sen buraya nasıl geldin?
- Beni arkadaşlarınız gönderdi.
- Hangi arkadaşlarım?
- Bizim oraya sürekli beraber geldiğiniz arkadaşlarınız. Biraz öncede aradılar yoldaymışlar.
- Niye yolladılar seni?
- Sizler için özel bir geceymiş, dışarıda değil evde olmak istemişler. Murat’ı aramışlar o da beni buraya gönderdi.
- Peki içeri nasıl girdin?
- Uzun uzun kapıyı çaldım gelip açtınız, ama uyur gezer bir haldeydiniz tekrar gidip yattınız.
- Allah Allah ne oluyor hiçbir şey anlamadım. Ben bir duşa gireyim de sonra sen bana bir kahve yap.
- Nasıl isterseniz beyefendi
Ben bu olayı hatırlıyorum. Teyzeoğlu ile Samatya’ya gitmiştik, dönüşte yazıhanede uydurmuştum. Nasıl gerçekleşti bu deli saçması iş. Hep o telefon konuşmasından sonra oldu bunlar. Kiminle konuştum, bana ne dendi ki iki gündür baygın gibi yatıyormuşum. Cuma günü geçmiş, Cumartesi akşam olmuş, nasıl olur da ben bu kadar uyuyabilirim? Hasta değildim, ilaçla falan da hiç işim olmaz, çok ilginç. Yıkandım, üzerimi değiştirdim, aşçının sofrayı kurduğu balkona geçtim. Telefonla çavuşu aradım.
- Alo çavuş,
- Ooo uyandın demek sonunda çavuş.
- Evet uyandım, burada bir adam var kalamar kızartıyor.
- Hahahaha
- Ne oluyor bir halt anlamadım ne işler çeviriyorsunuz.
- Adam sevinçten hafıza kaybı yaşıyor.
- Telefonda ben senle mi konuşuyordum?
- He benle konuşuyordun ses kesildi aha bayıldı dedim hahaha.
- Ne sevinci ne dedin ki bir bok hatırlamıyorum.
- Bekle az, kuzenle birazdan oradayız.
Kapı çaldı, gittim açtım. Çavuş ve teyze oğlu beni görüp kahkahalarla içeri girdiler, balkona geçip masaya oturduk. Hala kıkırdıyorlardı ve ben en aptal yüz ifademle onlara bakıyordum.
- Anlatsanıza kardeşim ne oldu, ne işler çeviriyorsunuz?
- Haha Teyzeoğlu sen hakikaten bir şey hatırlamıyor musun?
- Hatırlamıyorum vallahi söylesenize, çatlatmayın adamı.
- Dur kuzen hemen söyleme biraz tadını çıkartalım şu işin.
- Alçaklar söylesenize.
- Çavuş biz geçen cumartesi neredeydik.
- Nerdeydik… Düğündeydik ya.
- Evet Petroçelli’nin düğünündeydik.
- Eee?
- Çıkınca ne yaptık?
- Yazıhaneye gittik vurduk kafayı yattık.
- Haha sen alarmın şifresini yanlış girdin hatta herkesi uyandırdık.
- Evet ya babama söylerken ben yedim o haltı.
- Bir şeyi atlıyorsun çavuş yazıhaneye girmeden bir şey yaptık.
- Ne yaptık… ne yaptık…
- Hafızası yerine geliyor kuzen.
- Buldum! Bir büfeden sigara aldık ve süper loto oynadık kupon sende kaldı hatta. İçimizdeki en güvenilir adam budur dedik.
- Sonra ben seni Perşembe akşamı aradım.
- Süper lotonun çekiliş günü. Yoksa, yoksa…
- Evet, çıktı oğlum çıktı, bize çıktı. Sarhoş kafayla oynadığımız kupona çıktı.
- Kuzen bu yine bayılacak galiba gözleri kaydı baksana ben kolonya bulayım.
- Vay be her şey senaryodaki gibi oluyor. Ne kadar çıktı?
- Ton para. Evet anladığın üzere senin senaryoyu gerçekleştiriyoruz. Biri bitti diğeri başlayacak.
- Nasıl yani? Vito ve karavan mı?
- Biz dün kuzenle Ankara’ya gidip parayı tahsil ettik. Siyah camlı lacivert Vito şimdi garajda. Her şeyiyle tam bir sanatçı arabası. Yarın da karavan geliyor.
- Teyzeoğlu bu akşam da saz ekibi geliyor. Muratçığıma uğradık gelirken elemanları gönderecek. Anlaşırsak onlar da bizle gelecekler.
Aşçımız mangalda balıklarımızı pişirirken, kemancı, klarnetçi ve darbukacıdan oluşan saz ekibimiz de gelmişti. Mest edici bir giriş faslından sonra kendilerine teklifimizi yaptık. Bir minibüs ve karavanla yurt turu yapacak hatta sınır dışına çıkıp Tuna boyuna kadar uzanacaktık. Keyfimize göre gezecek, doğası, havası, manzarası en güzel yerlerde konaklayıp rakı sofrası kuracaktık. Karavan sayesinde bize özel mobil bir kır lokantamız olacaktı. Mümkün olduğu kadar otellerde, motellerde, pansiyonlarda kalacak, bir yer bulamazsak, minibüs ve karavanda geceleyecektik. İstediğimiz yerde istediğimiz kadar kalacaktık. Ana hatlarıyla bir güzergah planımız olacak, detaylara yolda karar verecektik. Gezi süresi şimdilik meçhuldü, yaz başındaydık, yaz sonuna kadar gezeriz diye düşünüyorduk. Saz ekibi kendilerine de ilginç gelen bu teklifi fazla nazlanmadan kabul etti. Aşçımız ve saz ekibimiz hazırdı, Çavuş önceden çalıştığı şirketten (süper lotonun çıktığı gece istifayı basmıştı) karavan için bir şoför ayarladı, Vitoyu teyzeoğluyla dönüşümlü kullanmaya karar verdiler, ben de arkada kitap okuyacak, bir şeyler yazacak bazen de zırvalayıp kafalarını şişirecektim. Aşçımız ve saz ekibimiz de karavan da seyahat edeceklerdi, ekip tamamdı. Gezimizin harika bir gezi olacağı bu akşamdan belli olmuştu. Hayaline cihan değer bir gezi.
Ertesi gün öğleye doğru Sultanahmet’e, yazıhaneye geçtik. Akşamüstü karavanımız teslim edilecekti o zamana kadar malzeme tedariki için görev dağılımı yaptık. Büyük ölçüde gittiğimiz yerlerden taze şeyler alacaktık, yine de belli başlı malzemeler elimizin altında olmalıydı. Teyzeoğlu ve aşçımız Samatya’ya ve Balıkpazarı’na giderek işin deniz mahsulleri kısmını halledeceklerdi. Bu en önemli görevdi, deniz mahsulleri soframızın baş tacıydı, her zaman her yerde bulamayacağımızdan bolca stok edilmesi gerekiyordu. Çavuşla ben de çiğköftelik malzemeler, kuruyemiş, tütün, içki, ve bir lokanta mutfağında olması gereken her türlü öte beriyi toparlayacaktık. Unutulan akla gelmeyen bir sürü şey olsa da gezinin heyecanıyla alışverişi kısa zamanda tamamladık. Bu arada yuvarlak tel çerçeveli gözlük almayı da ihmal etmedim, gündüzleri entel, akşamları keş olacaktım. Akşam karavanla eve dönerken çocuklar gibi şendik. Ertesi sabah hayallerimizin yolculuğu bizi bekliyordu.
- Buyurun beyefendi, arkadaşlarınız birazdan burada olacaklar.
- Sen kimsin !?
- Hatırlayamadınız galiba ben Murat Bey’in kardeşiyim Günbilirden.
- Ha evet, peki ne yapıyorsun burada?
- Kalamar kızartıyorum.
- Sabah sabah kalamar Allah Allah.
- Sabah değil beyefendi akşam olmak üzere.
- Akşam mı? Bugün günlerden ne?
- Cumartesi
- Nee iki gündür uyuyor muyum ben?
- Ne zaman yattığınızı bilmiyorum ama ben geldiğimden beri uyuyorsunuz.
- Sen buraya nasıl geldin?
- Beni arkadaşlarınız gönderdi.
- Hangi arkadaşlarım?
- Bizim oraya sürekli beraber geldiğiniz arkadaşlarınız. Biraz öncede aradılar yoldaymışlar.
- Niye yolladılar seni?
- Sizler için özel bir geceymiş, dışarıda değil evde olmak istemişler. Murat’ı aramışlar o da beni buraya gönderdi.
- Peki içeri nasıl girdin?
- Uzun uzun kapıyı çaldım gelip açtınız, ama uyur gezer bir haldeydiniz tekrar gidip yattınız.
- Allah Allah ne oluyor hiçbir şey anlamadım. Ben bir duşa gireyim de sonra sen bana bir kahve yap.
- Nasıl isterseniz beyefendi
Ben bu olayı hatırlıyorum. Teyzeoğlu ile Samatya’ya gitmiştik, dönüşte yazıhanede uydurmuştum. Nasıl gerçekleşti bu deli saçması iş. Hep o telefon konuşmasından sonra oldu bunlar. Kiminle konuştum, bana ne dendi ki iki gündür baygın gibi yatıyormuşum. Cuma günü geçmiş, Cumartesi akşam olmuş, nasıl olur da ben bu kadar uyuyabilirim? Hasta değildim, ilaçla falan da hiç işim olmaz, çok ilginç. Yıkandım, üzerimi değiştirdim, aşçının sofrayı kurduğu balkona geçtim. Telefonla çavuşu aradım.
- Alo çavuş,
- Ooo uyandın demek sonunda çavuş.
- Evet uyandım, burada bir adam var kalamar kızartıyor.
- Hahahaha
- Ne oluyor bir halt anlamadım ne işler çeviriyorsunuz.
- Adam sevinçten hafıza kaybı yaşıyor.
- Telefonda ben senle mi konuşuyordum?
- He benle konuşuyordun ses kesildi aha bayıldı dedim hahaha.
- Ne sevinci ne dedin ki bir bok hatırlamıyorum.
- Bekle az, kuzenle birazdan oradayız.
Kapı çaldı, gittim açtım. Çavuş ve teyze oğlu beni görüp kahkahalarla içeri girdiler, balkona geçip masaya oturduk. Hala kıkırdıyorlardı ve ben en aptal yüz ifademle onlara bakıyordum.
- Anlatsanıza kardeşim ne oldu, ne işler çeviriyorsunuz?
- Haha Teyzeoğlu sen hakikaten bir şey hatırlamıyor musun?
- Hatırlamıyorum vallahi söylesenize, çatlatmayın adamı.
- Dur kuzen hemen söyleme biraz tadını çıkartalım şu işin.
- Alçaklar söylesenize.
- Çavuş biz geçen cumartesi neredeydik.
- Nerdeydik… Düğündeydik ya.
- Evet Petroçelli’nin düğünündeydik.
- Eee?
- Çıkınca ne yaptık?
- Yazıhaneye gittik vurduk kafayı yattık.
- Haha sen alarmın şifresini yanlış girdin hatta herkesi uyandırdık.
- Evet ya babama söylerken ben yedim o haltı.
- Bir şeyi atlıyorsun çavuş yazıhaneye girmeden bir şey yaptık.
- Ne yaptık… ne yaptık…
- Hafızası yerine geliyor kuzen.
- Buldum! Bir büfeden sigara aldık ve süper loto oynadık kupon sende kaldı hatta. İçimizdeki en güvenilir adam budur dedik.
- Sonra ben seni Perşembe akşamı aradım.
- Süper lotonun çekiliş günü. Yoksa, yoksa…
- Evet, çıktı oğlum çıktı, bize çıktı. Sarhoş kafayla oynadığımız kupona çıktı.
- Kuzen bu yine bayılacak galiba gözleri kaydı baksana ben kolonya bulayım.
- Vay be her şey senaryodaki gibi oluyor. Ne kadar çıktı?
- Ton para. Evet anladığın üzere senin senaryoyu gerçekleştiriyoruz. Biri bitti diğeri başlayacak.
- Nasıl yani? Vito ve karavan mı?
- Biz dün kuzenle Ankara’ya gidip parayı tahsil ettik. Siyah camlı lacivert Vito şimdi garajda. Her şeyiyle tam bir sanatçı arabası. Yarın da karavan geliyor.
- Teyzeoğlu bu akşam da saz ekibi geliyor. Muratçığıma uğradık gelirken elemanları gönderecek. Anlaşırsak onlar da bizle gelecekler.
Aşçımız mangalda balıklarımızı pişirirken, kemancı, klarnetçi ve darbukacıdan oluşan saz ekibimiz de gelmişti. Mest edici bir giriş faslından sonra kendilerine teklifimizi yaptık. Bir minibüs ve karavanla yurt turu yapacak hatta sınır dışına çıkıp Tuna boyuna kadar uzanacaktık. Keyfimize göre gezecek, doğası, havası, manzarası en güzel yerlerde konaklayıp rakı sofrası kuracaktık. Karavan sayesinde bize özel mobil bir kır lokantamız olacaktı. Mümkün olduğu kadar otellerde, motellerde, pansiyonlarda kalacak, bir yer bulamazsak, minibüs ve karavanda geceleyecektik. İstediğimiz yerde istediğimiz kadar kalacaktık. Ana hatlarıyla bir güzergah planımız olacak, detaylara yolda karar verecektik. Gezi süresi şimdilik meçhuldü, yaz başındaydık, yaz sonuna kadar gezeriz diye düşünüyorduk. Saz ekibi kendilerine de ilginç gelen bu teklifi fazla nazlanmadan kabul etti. Aşçımız ve saz ekibimiz hazırdı, Çavuş önceden çalıştığı şirketten (süper lotonun çıktığı gece istifayı basmıştı) karavan için bir şoför ayarladı, Vitoyu teyzeoğluyla dönüşümlü kullanmaya karar verdiler, ben de arkada kitap okuyacak, bir şeyler yazacak bazen de zırvalayıp kafalarını şişirecektim. Aşçımız ve saz ekibimiz de karavan da seyahat edeceklerdi, ekip tamamdı. Gezimizin harika bir gezi olacağı bu akşamdan belli olmuştu. Hayaline cihan değer bir gezi.
Ertesi gün öğleye doğru Sultanahmet’e, yazıhaneye geçtik. Akşamüstü karavanımız teslim edilecekti o zamana kadar malzeme tedariki için görev dağılımı yaptık. Büyük ölçüde gittiğimiz yerlerden taze şeyler alacaktık, yine de belli başlı malzemeler elimizin altında olmalıydı. Teyzeoğlu ve aşçımız Samatya’ya ve Balıkpazarı’na giderek işin deniz mahsulleri kısmını halledeceklerdi. Bu en önemli görevdi, deniz mahsulleri soframızın baş tacıydı, her zaman her yerde bulamayacağımızdan bolca stok edilmesi gerekiyordu. Çavuşla ben de çiğköftelik malzemeler, kuruyemiş, tütün, içki, ve bir lokanta mutfağında olması gereken her türlü öte beriyi toparlayacaktık. Unutulan akla gelmeyen bir sürü şey olsa da gezinin heyecanıyla alışverişi kısa zamanda tamamladık. Bu arada yuvarlak tel çerçeveli gözlük almayı da ihmal etmedim, gündüzleri entel, akşamları keş olacaktım. Akşam karavanla eve dönerken çocuklar gibi şendik. Ertesi sabah hayallerimizin yolculuğu bizi bekliyordu.