Caddenin kalabalıklaşmaya başladığı saatlerdi, her zaman durduğu duvar dibinde çalıyordu genç kemancı. Zayıf, uzunca boylu, narin görünüşlü biriydi, caddeye iş kıyafetim dediği siyah pantolon, beyaz gömlek ve siyah yelekten oluşan takımını giyerek gelirdi. Keman kutusu önünde açık, içerisinde birkaç banknot ve çokça bozuk para olurdu. Parçayı bitirip, onu dinleyen birkaç kişiyi selamladı. Kutuyu yerden alıp içindekileri cebine attı, kemanı kutuya yerleştirdi. Biraz ilerideki büfeye gitti, iki sandviç yaptırdı. Caddeden aşağıya doğru yürümeye başladı, uzaktan gelen akordeon sesine doğru gidiyordu. Akordeon çalan kızın yanına gitti. Geldiğini gören kız çalmayı bırakmıştı. Akordeoncu kızın iş kıyafeti de enstrümanına çok uyuyordu, yeşil kadife ceketi ve kasketi vardı. Saçlarını kasketinin içine toplamıştı, ince yapılı, zarif görünüşlüydü.
- Hadi ara ver, parka gidip oturalım biraz. Sandviç yaptırdım.
- Aç değilim ben.
- Ne demek aç değilim, kaç saattir çalıyorsun.
- Evet, ayaklarım ağrımaya başladı, gidelim bari dinlenmiş oluruz.
Akordeonunu omzuna astı yerden para tasını aldı, beraber parka doğru yürümeye başladılar. Akordeoncu kız ve kemancı oğlan aynı mahallede oturan komşu çocuklarıydı. Yaşları çok yakındı, sanki oğlan biraz büyüktü kızdan. Çocukluktan beri birbirlerini tanıyorlardı. Parkta güneş gören bir banka oturdular. Güvercinlere, gelip geçenlere bakarak yemeklerini yiyorlardı.
- Yaa niye alıyorsun kasketimi, saçlarım dağıldı bak.
- Saçların güneş görsün. Hem kestirsene biraz, kaskete sığmıyorlar.
- Kaç yıldır uzatıyorum niye kestireyim. Çıkar kasketimi kellik bulaştıracaksın bana. Hiç yakışmadı bekçilere benzedin.
- Ne demek bu ben kemliyim?
- Değilsin ama olacaksın. Erkek akrabalarının hepsi kel değil mi senin?
- Olabilir, ben değilim ve de olmayacağım.
- Sen öyle san. Eskiden de tokalarımı alırdın, saç düşmanı seni.
- Haaahaaa
- Sen buradan yine okula mı gideceksin?
- Evet bugün de dersim var.
- Ne zaman bitecek konservatuar?
- Yakında diye umut ediyorum.
- Akşam da çalacak mısın meyhanelerde?
- Tabi ki, akşam da işe çıkacağız mecbur.
- Yazık sana ya. Ne zaman uyuyorsun?
- Az uyuyorum çok az, okul bitene kadar böyle en azından.
- Okul bittikten sonra peki ne olacak?
- Bilemiyorum…
- Beni de götürsene akşamları meyhanelere, ek işe ihtiyacım var.
- Olmaz, akordeon sevmez sarhoşlar.
- Niye sevmesinler, sevmezlerse ben de solistlik yaparım size şarkı söylerim.
- Olmaz kızım, iti var kopuğu var, ne işin olacak oralarda senin.
- Olsun, sen varsın, diğer çalgıcılar var kim bana ne yapacak.
- Ya olmaz işte anlasana.
- Sen beni kıskanıyorsun.
- Ne alakası var ya, kıskanmıyorum gözetiyorum sadece.
- Hiçte bile kıskanıyorsun işte.
- Hey Allahım. Caddede çalmaya başladığımız zamanı hatırlamıyor musun, annen seni bana emanet etmişti.
- Ohooo çok oldu senin dediğin, çocuktum o zamanlar.
- Hala çocuksun sen.
- Bana büyüklük taslamıyor musun illet oluyorum. Amca diyeceğim bundan sonra sana.
- Sen o mağazadaki işten niye çıktın?
- Diğer tezgahtar kızlarla anlaşamadım. (Patron sıkıştırdı kaçtım, ama bunu sana nasıl söyleyebilirim, kimseye söyleyemedim ki.)
- Genel bir geçimsizlik var demek sende, bana özel değil yani.
- Uyuzsun biliyorsun değil mi?
- Tamam, seni götüreceğim bir akşam.
- Yaşasın! Kaçta çıkıyorsunuz hazır olayım bu akşam.
- Bu akşam değil, ben sana söyleyeceğim çıkacağımız zamanı ve çalmaya değil, eğlenmeye çıkacağız.
- Yaa!
- Ortamı görmen için canım.
- Peki tamam gideriz. Böyle de olsa bu teklifi reddetmem.
- Benim de senden bir ricam olacak ama.
- Nedir o yine aynı şeyi mi isteyeceksin?
- Evet aynı şeyi, nota öğrenip konservatuar sınavına girmeni istiyorum.
- Denedim birkaç sefer biliyorsun. Kurslara da gidemem çok pahalılar.
- Kendi başına öğrenmeni beklemeyeceğim bu sefer, ben çalıştıracağım seni.
- Ha Ha! Uyumaya vakit bulamıyorsun ne zaman çalıştıracaksın?
- Zaman yaratacağım ben, merak etme yeter ki sen istekli ol.
- Tamam bakarız. Geç kalmıyor musun sen hadi kalkalım.
- Evet kalkalım yavaştan.
- Sandviç için teşekkürler, yarın da ben poğaça yapıp getireyim.
- Sen yapma, annene yaptır, aç kalmayalım yarın.
- Uyuuuuz. Uyuzsun işte.
- Hadi sana kolay gelsin. Dikkat et kendine.
- Sana da iyi dersler, yarın görüşürüz.
Ertesi gün kemancı okuldan eve dönerken caddenin bir köşesinde akordeoncu kızı görür. Ellerini yüzüne kapamış ağlıyordur kız.
- Hey ne oldu niye ağlıyorsun?
- Para tasımı çaldılar biraz önce.
- Kim çaldı, nereye kaçtılar?
- Bilmiyorum, bir grup serseri kılıklı çocuk alıp kaçtılar.
- Sana bir şey yaptılar mı?
- Yok bir şey yapmadılar
- Burada mı duruyordun?
- Evet burada duruyordum niye ki?
- En tenha yeri değil mi burası caddenin. Yukarıda kalabalık yerde dursana. Hem polisler de var orda.
- Ne bileyim sıkıldım oradan, biraz da burada durayım dedim.
- (Kıza sarılır) Neyse, giden para olsun üzülme ağlamayı da kes artık.
- Giden para olsunmuş, paçalarımızdan dökülüyor sanki.
- (Cebindeki tüm parayı çıkartır.) Al, bu benim bugün topladığım para.
- Olmaz öyle şey.
- Olur olur. Ben akşam da çıkacağım nasıl olsa.
- Olmaz ya alamam.
- Peki öyleyse, as boynuna şu akordeonu, benim için çalmanı istiyorum.
- (Kemanını kutusundan çıkartır.) Önce ben ne çalıyorsam arkamdan çalacaksın, sonra aynı anda çalacağız.
- (Parça biter) Ne güzelmiş bu çok hoşuma gitti, daha önce hiç duymamıştım.
- Hah şöyle gül işte. Mezuniyet çalışması için besteledim bunu daha bitmedi ama.
- Göstermiyorsun ama baya cevher varmış sende.
- Keyfin yerine geldi değil mi? Ukala seni. Al bakalım şu parayı.
- Alıyorum ama borç olarak.
- Tamam borç olarak.
Beraber evlerine doğru yürümeye başlarlar. Cadde üzerinde müzik aletleri satan bir dükkanın vitrinine bakarlar. Yepyeni, gıcır gıcır enstrümanlara içleri gider. Yenilerinin çok pahalı olmasına, kendilerininkinin de çok eski olmasına üzülürler.
Bir zaman sonra yine bir öğle vakti aynı parkta kızın getirdiği poğaçaları yemektedirler.
- Annenin ellerine sağlık, çok güzel yapmış doğrusu.
- Ben yaptım ya bunları. Taze olsunlar diye sabahın köründe kalktım yaptım.
- İnanayım mı?
- İnanmazsan inanma Allah Allah.
- Annen ev işlerinden hiç anlamadığını söylüyor.
- Anlıyorum tabi ki. Elimden her iş geliyor, ama sevmiyorum ev işlerini.
- Bu akşam hazır ol çıkacağız.
- Gerçekten mi yaşasın! Anneme bir bahane uydurur çıkarım.
- Bahane uydurmana gerek yok ben annenden izin aldım.
- Hadi ya, ben istesem vermezdi, seni kıramamıştır. Ne gıcıksınız, bir ağız tadıyla evden kaçmama izin vermiyorsunuz.
- Evden kaçacakmış haylaza bak. Sokak çalgıcısı olabilirsin ama sokak çocuğu değilsin.
- Evet sayende olamadık, okumuş sokak çalgıcısı bey.
- Uğraşamayacağım şimdi seninle ben okula gidiyorum. Akşam sekizde hazır ol.
- Tamam geç kalma sakın.
- Unutmadan ellerine sağlık poğaçalar çok güzeldi.
- Afiyet olsun beğeneceğini biliyordum.
Akşamları çok güzel geçer. En güzel yemekleri, mezeleri yiyip şarap içerler. Şarkı söyleyip dans ederler, gönüllerince eğlenirler. Geç saatte eve geri dönüyorlardır.
- Nasıl beğendin mi?
- Evet, çok teşekkür ederim beni çıkarttığın için.
- Akşamları bizimle çalışma konusunda ne düşünüyorsun?
- Korkulacak pek bir şey yok gibi geldi bana ama dediğin gibi yapamam sanırım. Gündüz cadde de akşam meyhaneler de çalışma temposuna ayak uyduramam.
- Çok yorulursun tabi, ben de çaktırmıyorum ama zor dayanıyorum.
- Mutlaka, yazık sana ya.
- İkinci bir iş bakıyor musun peki?
- Annem, kadın bir terzinin yardımcı aradığını söyledi?
- Eee?
- Daha gidip konuşmadım. Sabahları gelip öğleden sonra caddeye gitmeme izin verirse çalışırım.
- Git görüş o zaman yarın.
- Öyle yapacağım. Bir de sen beni çalıştıracağını söylemiştin, vakit ayırabilecek misin?
- Tabi, sen iste yeter ki.
- Evet istiyorum, liseyi bitireli kaç sene oldu ben de senin gibi konservatuara gitmek istiyorum.
- Arada sırada çıkalım seninle, her şeye ikna oluyorsun bak.
- Hehehe
- Her akşam üstü ben işe çıkmadan önce çalışırız bir iki saat kadar. Önümüzdeki dönem de seçmelere başvurursun. Ben mezun olurken sen de yeni başlamış olursun. Okurken derslerinde de yardımcı olurum.
- Anlaştık hocam. Hocam olduğuna göre bundan sonra dalına basmayayım bari.
Akordeoncu kız, terzi kadının yanında çalışmaya başlar. Artık biriktirebileceği kadar para kazanıyordur. Çalışma saatleri değiştiğinden kemancı oğlanla artık caddede görüşemiyorlardır ama akşam üstleri düzenli olarak nota çalışıyorlardır. Konservatuar seçmelerinin tarihi yaklaştıkça çalışma saatlerini arttırırlar. Bu arada kemancı da bestesini tamamlar. Mezunun olduğunun ertesi günü seçmeler yapılmaktadır. Okulun kapısının önünde akordeoncu kızı beklemektedir.
- Eee nasıl geçti?
- (Hala titremektedir) Çok heyecanlandım ya elim ayağıma dolaştı.
- Sorulara cevap vermedin mi?
- Başlarda tekledim biraz ama çoğuna cevap verdim.
- Piyano çaldırmışlardır kesin.
- Evet, en çok onun başında oturdum zaten.
- Bu iyi işte en uzun süre piyano çaldırdıklarını alıyorlar kesin.
- Bilmiyorum bakalım, çok iyi çalanlar oldu giremeyebilirim.
- Girersin girersin. Kim yetiştirdi seni. Giremezsen de canın sağ olsun. Bir daha ki dönem yine başvurursun. Ben ikinci de girmiştim unuttun mu?
Birkaç saat sonra sonuçlar açıklanır, akordeoncu kız iyi bir dereceyle üst sıralarda kabul edilmiştir konservatuara. Kemancının mezuniyetinden sonra bu onlara çifte mutluluk yaşatır. Ertesi akşam bunu kutlamak için sözleşirler.
Daha önce gittikleri yerlere giderler ama bu sefer çok daha fazla eğlenirler. Sabahın ilk saatlerinde evelerine dönmeden önce sokakta konuşuyorlardır.
- Ne eğlendik ne eğlendik değil mi?
- Hakkettik ama özellikle sen o yüksek puanı almakla fazlasıyla hak ettin.
- Burada biraz bekler misin hemen eve girip geleceğim.
- Tamam bekliyorum.
- (Bir süre sonra) Hani bekliyordun nereye kayboldun.
- Ben de eve girdim geldim.
- Nedir o elindeki paket?
- Hiç, Senin elindeki nedir peki?
- Al bu senin mezuniyet hediyen.
- Bu da senin konservatuara girme hediyen.
- Hadi açalım o zaman paketleri
- Bu ne böyle gıcır gıcır bir keman.
- Bu da yepyeni bir akordeon. Delisin sen.
- Senin kadar değilim.
Evelerine girmezler, yeni enstrümanlarını çalarak sokağın ucunda kaybolurlar. Onları artık caddede göremezsiniz. Caddeye çıkan ara sokaklardan birinde bir müzik okulları var. “Sokak Çalgıcıları Müzik Okulu” Hala aynı mahallede oturuyorlar, kazançları eskiye göre daha iyi. Bir çok öğrencileri var ve akşamları sokak çalgıcılarına ücretsiz nota öğretiyorlar.
- Hadi ara ver, parka gidip oturalım biraz. Sandviç yaptırdım.
- Aç değilim ben.
- Ne demek aç değilim, kaç saattir çalıyorsun.
- Evet, ayaklarım ağrımaya başladı, gidelim bari dinlenmiş oluruz.
Akordeonunu omzuna astı yerden para tasını aldı, beraber parka doğru yürümeye başladılar. Akordeoncu kız ve kemancı oğlan aynı mahallede oturan komşu çocuklarıydı. Yaşları çok yakındı, sanki oğlan biraz büyüktü kızdan. Çocukluktan beri birbirlerini tanıyorlardı. Parkta güneş gören bir banka oturdular. Güvercinlere, gelip geçenlere bakarak yemeklerini yiyorlardı.
- Yaa niye alıyorsun kasketimi, saçlarım dağıldı bak.
- Saçların güneş görsün. Hem kestirsene biraz, kaskete sığmıyorlar.
- Kaç yıldır uzatıyorum niye kestireyim. Çıkar kasketimi kellik bulaştıracaksın bana. Hiç yakışmadı bekçilere benzedin.
- Ne demek bu ben kemliyim?
- Değilsin ama olacaksın. Erkek akrabalarının hepsi kel değil mi senin?
- Olabilir, ben değilim ve de olmayacağım.
- Sen öyle san. Eskiden de tokalarımı alırdın, saç düşmanı seni.
- Haaahaaa
- Sen buradan yine okula mı gideceksin?
- Evet bugün de dersim var.
- Ne zaman bitecek konservatuar?
- Yakında diye umut ediyorum.
- Akşam da çalacak mısın meyhanelerde?
- Tabi ki, akşam da işe çıkacağız mecbur.
- Yazık sana ya. Ne zaman uyuyorsun?
- Az uyuyorum çok az, okul bitene kadar böyle en azından.
- Okul bittikten sonra peki ne olacak?
- Bilemiyorum…
- Beni de götürsene akşamları meyhanelere, ek işe ihtiyacım var.
- Olmaz, akordeon sevmez sarhoşlar.
- Niye sevmesinler, sevmezlerse ben de solistlik yaparım size şarkı söylerim.
- Olmaz kızım, iti var kopuğu var, ne işin olacak oralarda senin.
- Olsun, sen varsın, diğer çalgıcılar var kim bana ne yapacak.
- Ya olmaz işte anlasana.
- Sen beni kıskanıyorsun.
- Ne alakası var ya, kıskanmıyorum gözetiyorum sadece.
- Hiçte bile kıskanıyorsun işte.
- Hey Allahım. Caddede çalmaya başladığımız zamanı hatırlamıyor musun, annen seni bana emanet etmişti.
- Ohooo çok oldu senin dediğin, çocuktum o zamanlar.
- Hala çocuksun sen.
- Bana büyüklük taslamıyor musun illet oluyorum. Amca diyeceğim bundan sonra sana.
- Sen o mağazadaki işten niye çıktın?
- Diğer tezgahtar kızlarla anlaşamadım. (Patron sıkıştırdı kaçtım, ama bunu sana nasıl söyleyebilirim, kimseye söyleyemedim ki.)
- Genel bir geçimsizlik var demek sende, bana özel değil yani.
- Uyuzsun biliyorsun değil mi?
- Tamam, seni götüreceğim bir akşam.
- Yaşasın! Kaçta çıkıyorsunuz hazır olayım bu akşam.
- Bu akşam değil, ben sana söyleyeceğim çıkacağımız zamanı ve çalmaya değil, eğlenmeye çıkacağız.
- Yaa!
- Ortamı görmen için canım.
- Peki tamam gideriz. Böyle de olsa bu teklifi reddetmem.
- Benim de senden bir ricam olacak ama.
- Nedir o yine aynı şeyi mi isteyeceksin?
- Evet aynı şeyi, nota öğrenip konservatuar sınavına girmeni istiyorum.
- Denedim birkaç sefer biliyorsun. Kurslara da gidemem çok pahalılar.
- Kendi başına öğrenmeni beklemeyeceğim bu sefer, ben çalıştıracağım seni.
- Ha Ha! Uyumaya vakit bulamıyorsun ne zaman çalıştıracaksın?
- Zaman yaratacağım ben, merak etme yeter ki sen istekli ol.
- Tamam bakarız. Geç kalmıyor musun sen hadi kalkalım.
- Evet kalkalım yavaştan.
- Sandviç için teşekkürler, yarın da ben poğaça yapıp getireyim.
- Sen yapma, annene yaptır, aç kalmayalım yarın.
- Uyuuuuz. Uyuzsun işte.
- Hadi sana kolay gelsin. Dikkat et kendine.
- Sana da iyi dersler, yarın görüşürüz.
Ertesi gün kemancı okuldan eve dönerken caddenin bir köşesinde akordeoncu kızı görür. Ellerini yüzüne kapamış ağlıyordur kız.
- Hey ne oldu niye ağlıyorsun?
- Para tasımı çaldılar biraz önce.
- Kim çaldı, nereye kaçtılar?
- Bilmiyorum, bir grup serseri kılıklı çocuk alıp kaçtılar.
- Sana bir şey yaptılar mı?
- Yok bir şey yapmadılar
- Burada mı duruyordun?
- Evet burada duruyordum niye ki?
- En tenha yeri değil mi burası caddenin. Yukarıda kalabalık yerde dursana. Hem polisler de var orda.
- Ne bileyim sıkıldım oradan, biraz da burada durayım dedim.
- (Kıza sarılır) Neyse, giden para olsun üzülme ağlamayı da kes artık.
- Giden para olsunmuş, paçalarımızdan dökülüyor sanki.
- (Cebindeki tüm parayı çıkartır.) Al, bu benim bugün topladığım para.
- Olmaz öyle şey.
- Olur olur. Ben akşam da çıkacağım nasıl olsa.
- Olmaz ya alamam.
- Peki öyleyse, as boynuna şu akordeonu, benim için çalmanı istiyorum.
- (Kemanını kutusundan çıkartır.) Önce ben ne çalıyorsam arkamdan çalacaksın, sonra aynı anda çalacağız.
- (Parça biter) Ne güzelmiş bu çok hoşuma gitti, daha önce hiç duymamıştım.
- Hah şöyle gül işte. Mezuniyet çalışması için besteledim bunu daha bitmedi ama.
- Göstermiyorsun ama baya cevher varmış sende.
- Keyfin yerine geldi değil mi? Ukala seni. Al bakalım şu parayı.
- Alıyorum ama borç olarak.
- Tamam borç olarak.
Beraber evlerine doğru yürümeye başlarlar. Cadde üzerinde müzik aletleri satan bir dükkanın vitrinine bakarlar. Yepyeni, gıcır gıcır enstrümanlara içleri gider. Yenilerinin çok pahalı olmasına, kendilerininkinin de çok eski olmasına üzülürler.
Bir zaman sonra yine bir öğle vakti aynı parkta kızın getirdiği poğaçaları yemektedirler.
- Annenin ellerine sağlık, çok güzel yapmış doğrusu.
- Ben yaptım ya bunları. Taze olsunlar diye sabahın köründe kalktım yaptım.
- İnanayım mı?
- İnanmazsan inanma Allah Allah.
- Annen ev işlerinden hiç anlamadığını söylüyor.
- Anlıyorum tabi ki. Elimden her iş geliyor, ama sevmiyorum ev işlerini.
- Bu akşam hazır ol çıkacağız.
- Gerçekten mi yaşasın! Anneme bir bahane uydurur çıkarım.
- Bahane uydurmana gerek yok ben annenden izin aldım.
- Hadi ya, ben istesem vermezdi, seni kıramamıştır. Ne gıcıksınız, bir ağız tadıyla evden kaçmama izin vermiyorsunuz.
- Evden kaçacakmış haylaza bak. Sokak çalgıcısı olabilirsin ama sokak çocuğu değilsin.
- Evet sayende olamadık, okumuş sokak çalgıcısı bey.
- Uğraşamayacağım şimdi seninle ben okula gidiyorum. Akşam sekizde hazır ol.
- Tamam geç kalma sakın.
- Unutmadan ellerine sağlık poğaçalar çok güzeldi.
- Afiyet olsun beğeneceğini biliyordum.
Akşamları çok güzel geçer. En güzel yemekleri, mezeleri yiyip şarap içerler. Şarkı söyleyip dans ederler, gönüllerince eğlenirler. Geç saatte eve geri dönüyorlardır.
- Nasıl beğendin mi?
- Evet, çok teşekkür ederim beni çıkarttığın için.
- Akşamları bizimle çalışma konusunda ne düşünüyorsun?
- Korkulacak pek bir şey yok gibi geldi bana ama dediğin gibi yapamam sanırım. Gündüz cadde de akşam meyhaneler de çalışma temposuna ayak uyduramam.
- Çok yorulursun tabi, ben de çaktırmıyorum ama zor dayanıyorum.
- Mutlaka, yazık sana ya.
- İkinci bir iş bakıyor musun peki?
- Annem, kadın bir terzinin yardımcı aradığını söyledi?
- Eee?
- Daha gidip konuşmadım. Sabahları gelip öğleden sonra caddeye gitmeme izin verirse çalışırım.
- Git görüş o zaman yarın.
- Öyle yapacağım. Bir de sen beni çalıştıracağını söylemiştin, vakit ayırabilecek misin?
- Tabi, sen iste yeter ki.
- Evet istiyorum, liseyi bitireli kaç sene oldu ben de senin gibi konservatuara gitmek istiyorum.
- Arada sırada çıkalım seninle, her şeye ikna oluyorsun bak.
- Hehehe
- Her akşam üstü ben işe çıkmadan önce çalışırız bir iki saat kadar. Önümüzdeki dönem de seçmelere başvurursun. Ben mezun olurken sen de yeni başlamış olursun. Okurken derslerinde de yardımcı olurum.
- Anlaştık hocam. Hocam olduğuna göre bundan sonra dalına basmayayım bari.
Akordeoncu kız, terzi kadının yanında çalışmaya başlar. Artık biriktirebileceği kadar para kazanıyordur. Çalışma saatleri değiştiğinden kemancı oğlanla artık caddede görüşemiyorlardır ama akşam üstleri düzenli olarak nota çalışıyorlardır. Konservatuar seçmelerinin tarihi yaklaştıkça çalışma saatlerini arttırırlar. Bu arada kemancı da bestesini tamamlar. Mezunun olduğunun ertesi günü seçmeler yapılmaktadır. Okulun kapısının önünde akordeoncu kızı beklemektedir.
- Eee nasıl geçti?
- (Hala titremektedir) Çok heyecanlandım ya elim ayağıma dolaştı.
- Sorulara cevap vermedin mi?
- Başlarda tekledim biraz ama çoğuna cevap verdim.
- Piyano çaldırmışlardır kesin.
- Evet, en çok onun başında oturdum zaten.
- Bu iyi işte en uzun süre piyano çaldırdıklarını alıyorlar kesin.
- Bilmiyorum bakalım, çok iyi çalanlar oldu giremeyebilirim.
- Girersin girersin. Kim yetiştirdi seni. Giremezsen de canın sağ olsun. Bir daha ki dönem yine başvurursun. Ben ikinci de girmiştim unuttun mu?
Birkaç saat sonra sonuçlar açıklanır, akordeoncu kız iyi bir dereceyle üst sıralarda kabul edilmiştir konservatuara. Kemancının mezuniyetinden sonra bu onlara çifte mutluluk yaşatır. Ertesi akşam bunu kutlamak için sözleşirler.
Daha önce gittikleri yerlere giderler ama bu sefer çok daha fazla eğlenirler. Sabahın ilk saatlerinde evelerine dönmeden önce sokakta konuşuyorlardır.
- Ne eğlendik ne eğlendik değil mi?
- Hakkettik ama özellikle sen o yüksek puanı almakla fazlasıyla hak ettin.
- Burada biraz bekler misin hemen eve girip geleceğim.
- Tamam bekliyorum.
- (Bir süre sonra) Hani bekliyordun nereye kayboldun.
- Ben de eve girdim geldim.
- Nedir o elindeki paket?
- Hiç, Senin elindeki nedir peki?
- Al bu senin mezuniyet hediyen.
- Bu da senin konservatuara girme hediyen.
- Hadi açalım o zaman paketleri
- Bu ne böyle gıcır gıcır bir keman.
- Bu da yepyeni bir akordeon. Delisin sen.
- Senin kadar değilim.
Evelerine girmezler, yeni enstrümanlarını çalarak sokağın ucunda kaybolurlar. Onları artık caddede göremezsiniz. Caddeye çıkan ara sokaklardan birinde bir müzik okulları var. “Sokak Çalgıcıları Müzik Okulu” Hala aynı mahallede oturuyorlar, kazançları eskiye göre daha iyi. Bir çok öğrencileri var ve akşamları sokak çalgıcılarına ücretsiz nota öğretiyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder